‘Direnme hakký’, yakýn dönem siyasî tarihimizin vazgeçilmez sloganlarýndan biridir. Sýk sýk yeniden gündeme geliyor olmasýný da anlayýþla karþýlamak gerekir. Çünkü, politik zihniyetimiz, onu her nesilde yeniden üretmektedir.
Direnme hakký’... Yakýn dönem Türkiye tarihinde bu slogan, belleklere kazýnmýþ olarak varlýðýný sürdürmektedir. Bazen fazlasýyla ezberci davranýr ve geçmiþin flû görüntüsünün hafýzamýzda býraktýðý kalýntýlarla yetiniriz. Korkarým, ‘direnme hakký’ sloganýnýn da yakýn tarihimizde 27 Mayýs’ýn hemen öncesinde yaratýldýðýný düþünenlerimiz vardýr. Ama yanýlýyorlar. ‘Direnme hakký’, sanýldýðý gibi, ilk kez 27 Mayýs öncesinde CHP lideri Ýsmet Ýnönü tarafýndan formüle edilerek, 1961 anayasasýnýn giriþine konulmadý. Burada ‘ilk kez’ kelimelerine umarým dikkat edilmiþtir. Çünkü, þimdi anlatacaðým öykü, 27 Mayýs’tan yýllar öncesine aittir. 27 Mayýs’tan on yýl öncesine kadar geri gideceðiz o halde...
DP ve direniþ çaðrýsý
DP de, CHP iktidarýnýn baskýsý altýnda kaldýðýný ileri sürüyordu. Bu baský, partinin kuruluþundan beri sürüyordu. Hiç olmazsa 12 Temmuz 1947 tarihinden itibaren ünlü 12 Temmuz beyannamesinin etkisiyle muhalefetin þikâyetlerinde epey bir azalma olmuþtu. Bu bakýmdan DP’nin de ‘direniþ çaðrýsý’nda bulunmasý için pek bir neden yokmuþ gibi görünebilirdi. Ama öyle olmadý. Çünkü, iktidar partisi, DP’nin en önemli talebini karþýlamakta nedense isteksiz davranmaya devam ediyordu. Bu da, serbest seçimin koþullarýnýn yasayla saðlanmasýna yönelik talepti. Ýktidar, ne yapýp ediyor; muhalefetin ýsrarla talep ettiði serbest bir seçimin ana hatlarýný kabulde zorlanýyordu. 1946 seçiminin üzerinden pek az zaman geçmiþti. Seçimdeki sýkýntýlar hafýzalarda dipdiriydi ve DP, yeni bir ‘46 seçimine tahammül edemeyeceðini göstermeye çalýþýyordu.
Menderes törpüledi
DP’nin 1949 yýlýnda toplanan ikinci büyük kongresinde tartýþýlan en önemli mesele, muhafetin yeni bir ‘46 seçimi ile karþýlaþmasý halinde alýnmasý gereken tutuma yönelikti. ‘Millî Teminat Andý’ adý altýnda kongrede kabul edilen metin; bizim bugün ‘direniþ hakký’ diye tâbir ettiðimiz tutumu yansýtýyordu denilebilir. Ayrýntýlara gelince; Celâl Bayar, 21 Temmuz 1946 seçiminden sonra meydana gelen ihtilâl havasý içinde dahi DP’nin bu türden bir politikayý benimsemediðinin ortaya çýktýðýný vurguluyordu. Bu zamandan sonra ihtilâlci bir politika gütmek mümkün deðildi. Partinin yeni politikasýný saptamak üzere, kongrede ‘ana davalar komisyonu’ oluþturulmuþtu ve bu komisyonun hazýrlayacaðý politika önerisi, partiye sunulacaktý.
Bayar, anýlarýnda, baþkanlýðýný yine Adnan Menderes’in yaptýðý Ana Davalar Komisyonu’nda hazýrlanan ve kongrede de kabul edilen ve Hürriyet Misâký adý verilen metin üzerinde de duruyor. Bayar, metnin hazýrlanmasýnda komisyondaki delegelerin sert tutumlarýnýn bizzat Menderes tarafýndan törpülenmek zorunda kaldýðýný anlatmaktadýr. Hatýrlanacaðý gibi, Menderes, ilk kongrede de yine Ana Davalar Komisyonu’na baþkanlýk etmiþti ve bu komisyon tarafýndan hazýrlanan metnin kaleme alýnmasýnda ve kabul edilmesinde büyük gayret sarf etmiþti. Anlaþýlan Menderes, bir kez daha benzer bir rol üstlenmiþti. Bayar, anýlarýnda, Menderes’in bu konuda önemli rol oynadýðýný ve þiddet yanlýsý bir tutumu önlemeyi yine baþardýðýný yazýyor. Komisyonun raportörü ve sözcüsü ise, Mükerrem Sarol idi.
MÝLLÎ TEMÝNAT ANDI
“Kongremize sunulan genel idare kurulu raporunun ‘anti-demokratik kanunlar deðiþtirilmez, seçim kanunu emniyet verecek ve adlî teminatý ihtiva eden bir þekle konmaz, az veya çok farklarla 21 Temmuz metodlarýnýn önümüzdeki umumî seçimlerde de tatbikine kalkýþýlacak olursa, ne olacaktýr?’ suallerini inceleyen komisyonumuz; birinci büyük kongrede tesbit edilen Hürriyet Misâký ruhuna sadýk kalarak, aþaðýdaki hususatý yüksek kongrenin tasvibine arz eder. Seçim kanununun ve seçimlerle alâkalý hükümlerin vaazýndan maksat, millet iradesinin serbestçe tecellisini teminden ibarettir. Mevzu kanunlara ve müesses nizama aykýrý hareket, kuvvet darbesi, millet ve vatandaþ haklarýnýn ihlâli neticesine varacaðýndan, buna meydan verilmemek üzere, memleket için büyük zarar ve tehlikeleri mucib olacak bu hâle müsaade edilmemesi, bu mevzuda haklarýna tecavüz olunan bütün vatandaþlarýn meþru müdafaa halinde kalmalarý, haklarýný anayasa ve Türk Ceza Kanunu’nun müeyyidelerine dayanarak hareket etmeleri, kaçýnýlmaz bir zaruret olacaktýr. Bu hususlarýn rey sahibi bütün partililere ve Türk umumî efkârýna bildirilmesi, ayrýca hükûmetin ve vazifelilerin keyfiyetten haberdar edilmelerinin temini zarurî görülmüþtür.
Muhalefete gözdaðý
Ancak, tek-parti zihniyetinin ve [Cumhuriyet] Halk Partisi iktidarýnýn, kanunlarýn ihlâli bahasýna da olsa, devamýný kararlaþtýrmýþ
olanlar, kongremizin bu kararý almýþ olmasýný ihtilâle teþvik mahiyetinde tefsir etmeye kalkýþabilir. Halbuki, ihtilâl, mevcut ve müesses içtimaî ve siyasî nizamýn cebren deðiþtirilmesine matuf bir hareket olup, yukarýda tavsif edilen hareketler, ihtilâl tabirinin tamami ile þümûlü dýþýnda, meþru haklarýn ve meþruiyetin müdafaasý mahiyetindedir. Bu itibarla, vatandaþ siyasî hak ve hürriyetlerinin kullanýlmasýna ve millî hâkimiyet esaslarýnýn tahakkukuna herhangi bir surette engel olacak kanun dýþý hareketlerden tevakki olunmasý lüzumunu, memleketin en yüksek menfaatleri hesabýna belirtmek isteriz. Aksi yolda harekete teþebbüs edenlerin ise, millî vicdanýn ifadesi olan millet husumetine maruz kalmak gibi aðýr ve tarihî bir mesuliyete mahkûm olacaklarý muhakkaktýr.”
Ýktidara ültimatom
Unutulmasýn ki; kabul edilen metin, bundan sonraki siyasal yaþamda hayli ünlü olacaktýr. Bir anlamda DP’nin iktidara yönelik ültimatomu olarak kabul edilecektir. En azýndan iktidarýn yorumu bu þekildeydi. Metin Toker, daha sonra iktidar tarafýndan ‘Millî Husumet Andý’ olarak anýlacak olan metnin kongrenin ikinci, ama fiilî baþkaný olan Balýkesir delegesi Sýtký Yýrcalý tarafýndan daha Balýkesir’de hazýrlandýðýný ve onun tarafýndan Ankara’ya getirildiðini belirtiyor.
Metnin ilk ismi, ‘Millî Tesânüt Andý’ idi. Yýrcalý, metni hem delegelere ve hem de parti yöneticilerine, bu arada bizzat Celâl Bayar’a da göstermiþ ve görüþlerini almýþtý. Metnin kabulü için görüþ birliði vardý. Hiç kimse metne karþý çýkmamýþtý. Bunun bir nedeni de, zaten parti içi muhalefetin parti yönetimini itaatkârlýk ile suçlarken, sert bir siyasî tutum almaktan çekinildiði takdirde, ortaya çýkacak yeni eleþtirilerden uzak kalmak endiþesi de olabilirdi. Zaten bu metne benzer, ama daha yumuþak içerikte baþka bir metin de Ýzmir delegeleri tarafýndan hazýrlanarak kongreye getirilmiþti. Nihayet metin ilke olarak kabul görmüþtü. Ancak üzerinde düzeltmeler de yapýlmýþtý.Hürriyet gazetesi, metnin orijinal adýnýn ‘Millî Teminat Andý’ olduðunu ve Balýkesir delegeleri adýna Sýtký Yýrcalý tarafýndan gündeme getirildiðini belirtmektedir. Metin, görüþülmek üzere Ana Davalar Komisyonu’na iletilmiþti. Cumhuriyet gazetesine göre, Refik Koraltan, “bu haklar yerine getirilmezse, millet vicdanýnda haklý olarak aksülamel [tepki] yaratacaktýr” formülünü önermiþti. Sarol ise, “millet husumeti” yerine “millet infiali” demeyi tercih ediyordu.
CHP’nin tepkisi
Oysa iktidar, bu metni hoþgörü ile karþýlamaktan uzaktý. Nitekim Hilmi Uran, anýlarýnda, þöyle yazacaktýr: “O vakitki temyiz mahkemesi Reisi Halil Özyörük’ün fikri ve teklifi olduðu sonradan anlaþýlan bir noktai nazara göre; böyle bir kararý alarak, onu açýklayan siyasî bir partinin derhal kanun dýþý tanýnmasý ve feshine gidilmesi icab edeceði, zannederim, Adliye Vekili [Adalet Bakaný] Fuat Sirmen tarafýndan müdafaa edilmiþti. Fakat Baþvekil [Baþbakan] Þemsettin Günaltay, bu kadar ileri gitmeye taraftar olmamýþtý. Nitekim, fikrim sorulduðu zaman, partinin feshine gidilmesine ben de taraftar olamamýþtým. Çünkü, böyle bir kararý pervasýzca alan ve onu açýklayan siyasî bir partinin hukuk ve kanun bakýmýndan elbet feshi doðru olacaðýný kabul etsem bile; ben hakikatte bu karara palavra üzerinde bir deðer vermemiþtim. (...) Demokrat Parti’nin, pek yaklaþan umumî seçimlerden önce, kongresinde verdiði bu beklenmedik kararla, iktidara hukuken ve kanunen onu feshetmek fýrsatýný ve hatta belki vazifesini verdiði muhakkaktýr. Bunu yapmamakla da hem bir fýrsat düþkünü olmadýðýný göstermiþtir, hem de yurdumuzda, her [türlü] taþkýnlýða raðmen, demokrasi rejiminin yerleþmesine samimen taraftar olduðunu ispat etmiþtir.” Nitekim Baþbakanlýk açýklamasý da hayli sert olacaktýr: “Bu kongre kararý, delâlet ettiði zihniyet bakýmýndan, bir hukuk ve nizam devleti mefhumlarý ile telifi asla kâbil olmayacak mahiyette görülmüþtür. (...) Karar, vazifeli devlet memurlarýný millî husumete maruz kalmakla tehdit etmekte ve oy sahibi vatandaþlarý da korku ve baský altýna almayý istihdâf eylemektedir.”