Vesayet rejimi uzun yýllar boyunca Türkiye’nin sýrtýna aðýr yükler, ayaklarýna prangalar taktý. Devlet-vatandaþ, asker-sivil, din-devlet ve sermaye-devlet iliþkilerinin çarpýk yapýsý aðýr yükler üretip durdu. Ortaya çýkan durum bir kýsýr döngüden ibaretti. Sistemin yapýsýndan kaynaklanan çarpýk iliþkileri bitirmek de sorunun sadece bir kýsmýnýn halledilmesi anlamýna gelmektedir. Zira siyasetin, toplumun ve iktisadýn üzerindeki yüklerden kurtulmak, yýllar önce ülkenin ulaþmýþ olmasý gereken yere intikal etmenize elbette yetmemektedir.
Mevzu bahis yaptýðýmýz “çarpýk mimarinin” en açýk arzý endam ettiði yer anayasadýr. Ýlginç bir durumla karþý karþýyayýz. De facto demokratikleþme dalga boyunun, hukuki olarak kayýt altýna alýnan demokratikleþmeden daha büyük olmasýnýn saðladýðý bir ivme ile Türkiye hareket edebiliyor. Özellikle 2007’den bu yana, kaðýt üzerindeki “vesayet düzeninin” fiili demokratikleþmenin gerisinde kaldýðýný görüyoruz.
Kürt meselesine nihai çözüm getirmeye çalýþan bir hükümet ile anadilde savunmaya kafayý takan bir yargý; din-devlet iliþkilerini normalleþtirmeye çalýþan bir siyasi akýl ile alenen ýrkçý bir takýntý olan baþörtüsü yasaðýný sürdürmeye çalýþan yaklaþým. Bu örnekleri çoðaltmak mümkün. Neticede de facto demokratikleþme üzerinden ortaya çýkan manzara bir siyasi veya demokratik cari fazla sorununa dönüþmüþ durumdadýr.
Gerek siyasi iradenin gerekse muhalefetin tabanýnýn da kýsmen içinde olduðu geniþ bir toplumsal kesim demokratikleþmeyi içselleþtirmiþ durumda. Daha önemlisi çok daha fazlasýný hak ettiðini düþünüyor ve talep de ediyorlar. Toplumda ortaya çýkan bu talebi vesayet rejimi anayasasýnýn karþýlama ihtimali bulunmuyor. Bu durumda ortaya millet lehine ciddi bir siyasi cari fazla çýkarýyor. Aradaki farký siyaseten taþýyanlar kurucu aktörlere dönüþüyorlar. Muhalefet, özellikle CHP, ortaya çýkan siyasi cari fazladan hem rahatsýz hem de nemalanmaya çalýþýyor. Bu elbette birbiriyle telif edilmesi mümkün olmayan bir davranýþ.
Siyasi cari fazlaya doðrudan bir müdahale imkaný ancak yeni bir anayasa üzerinden mümkün. Öyle ki vesayet rejiminin yazýlýmýna, milletin seçimler üzerinden, büyük ölçüde AK Parti’yi aracý kýlarak yaptýðý müdahalelerle sürdürülebilir demokratik dengeyi yakalamak ya da kýrýlganlýklarý gidermek mümkün deðildir.
Eski Türkiye yazýlýmýný by-pass ederek ya da yama yaparak ulaþýlabilecek demokratikleþme sýnýrlarýna ulaþýlmýþ durumdadýr. Bu sýnýrlarýn teminatý AK Parti’nin “de facto demokratikleþme” potansiyelini taþýmaya devam etmesine baðlýdýr. Aksi takdirde, vesayet sisteminin yazýlýmý yerinde durmakta ve AK Parti’nin açýðý kapatmadýðý bir senaryoda demokratik kayýplar olarak hýzla geri dönecektir.
Önümüzde oldukça ilginç bir manzara var. Eski Türkiye’de felaket boyutlarýnda demokratik ve siyasi cari açýk verilirken, anayasanýn merkezde olduðu bir yapýsal deðiþim yerine, AK Parti’nin sebep olduðu de facto demokratikleþme yüzünden, nadir görülecek bir durum ortaya çýktý.
AK Parti bu anormalliði giderdiði ölçüde, yeni Türkiye kurumsallaþma imkaný bulacak. Muhalefet ortaya çýkan demokratik fazla veya dengesizliðin giderilmesinde aktör olmak yerine, demokratikleþmeden sadece ateþ çalmaya odaklanarak hem kendinin hem de Türkiye’nin kýsýr döngüsünün devam etmesine yol açabilir.