Demokratik mutabakat

Baþbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoðlu’nun -belli ki üzerinde çok emek verdiði- Yeni Türkiye Beyannamesi’nin ana zeminini kanýmca þu cümle oluþturuyor: 

Sömürgecilikten kaynaklanan sermaye birikimine ve zengin doðal kaynaklara sahip olmayan ülkemizin en önemli ekonomik güç unsurlarý özgürlükçü demokrasisi, iyi eðitilmiþ dinamik insan kaynaðý ve jeoekonomik açýdan eþsiz coðrafyasýdýr. 

100 maddelik beyannamenin 65’inci maddesindeki bu cümlenin dýþýnda çok önemli tespitler yok mu, var; ama, bu cümle, beyannameye hakim olan “demokratik devlet mutabakatý”nýn ana çýkýþ noktasýný oluþturuyor.

Davutoðlu’nun da konuþmasýnda altýný çizdiði Gazi Mustafa Kemal’in “muasýr medeniyete ulaþma” ülküsünde “Türkiye gerçeði” bu cümleyle gerçek bedenine kavuþuyor.

1- “Muassýr medeniyet” olarak tanýmladýðýmýz günümüz geliþmiþ demokrasi/ekonomilerinin tarihsel birikimine, yani sömürgecilik çaðýna atýfta bulunuyor. Bizim tarihimizde böyle bir “baþkasýnýn malýný yaðma” ve bu “yaðmanýn üzerine þekillendirilmiþ” günümüz “geliþmiþ toplum yapýsýna mali destek saðlayacak” bir dönem yok. 100 yýla yaklaþan cumhuriyet dönemimizde ne yaptýysak, kuþaklar boyu diþimiz týrnaðýmýzla biriktirerek yaptýk.

2- Petrol baþta doðal kaynaklara sýrtýmýzý dayamýyoruz. Boru hatlarýndan sürekli akan bir gelirimiz yok. Ne yapýyorsak çalýþarak, üreterek, ürettiðimizi en riskli pazarlara kadar ulaþtýrarak yapýyoruz.

Bir cümlede özetlenen “Türkiye gerçeði”nden ortaya çýkan tablo þudur: Türkiye Cumhuriyeti devleti, gücünü koruyup, artýrmak, hedeflediði güçlü ve yön veren devlet olma yolunda “vatandaþýnýn vergisine muhtaç” bir devlettir.

Eðer bir devletin ana güç kaynaðý vatandaþýysa, orada devletin vatandaþýyla “demokratik mutabakatýný” çok iyi ve saðlam bir þekilde saðlamýþ olmasý gerekir.

Zaten, Baþbakan Davutoðlu’nun açýkladýðý beyannamenin esas olarak bir “devlet-vatandaþ mutabakat metni” olarak þekillenmesinin temelinde de bu gerçek vardýr.

Tarihi önemde...

Nitekim, yukarýdaki cümlenin hemen arkasýndan gelen 66’ncý maddedeki þu yaklaþým zaten her þeyi özetliyor:

Bugün bütün çaðdaþ örneklerde çok açýk bir þekilde görüldüðü gibi, ekonomik kalkýnma ile demokratik hukuk devleti ilkeleri arasýnda doðrudan bir irtibat söz konusudur.

Zaten, bu yaklaþým, bizi kendiliðinden Beyanname’nin 36’ncý maddesindeki þu cümleye taþýyor:

Meþruiyetini milletten almayan ve milletin denetimine açýk olmayan hiçbir gücün, cuntanýn, vesayet odaðýnýn, paralel yapýnýn veya bürokratik seçkinciliðin küllî ya da kýsmî egemenliði kabul edilemez.

Baþbakan, ülkenin iktidar partisinin baþýndaki isim olarak tüm vatandaþlara eþit vatandaþlýk zemininde çoðulcu ve özgürlükçü demokrasi rotasýnda mutabakat önerirken, Dersim’de 77 yýl önce bir toplu mezara gömülmüþ insanlarýn kafataslarýna hukuk yoluyla yapýlan bir kazý çalýþmasý çerçevesinde ulaþýlýyordu...

Bu, geçmiþiyle korkmadan hesaplaþabilen yeni bir “demokratik cumhuriyet”in doðuþunu gösteren tarihi önemde bir tesadüftür. Devlet vatandaþýný ezen deðil, hizmetinde olan bir kuruma doðru evrilirken, devlet-vatandaþ iliþkisinin her türlü vesayet arayýþýndan arýnmýþ yapýda þekillenmesi yerli yerine oturma iþaretleri veriyor...

Baþkanlýk sistemine yaklaþým

Beyannameye hakim olan “demokratik mutabakat” Baþkanlýk Sistemi açýsýndan da önemli bir cümleyi beraberinde getiriyor:

Baþkanlýk sistemini, zikrettiðimiz özgürlükçü Anayasal çerçevede, yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduðu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarýnýn öngörüldüðü, toplumsal farklýlýklarýn siyasal temsilinin saðlandýðý bir yönetim modeli olarak tasavvur ediyoruz.

Türkiye, bu tasavvur ile 12 Eylül askeri rejimi tarafýndan Soðuk Savaþ koþullarý altýnda topluma kabul ettirilmiþ, “güvenlik için özgürlükleri kýsýtlama” esasýna dayanan günümüz Anayasasý ile bir arada yaþayamaz... Mevcut anayasanýn cumhurbaþkaný makamýna verdiði yetkilerin demokratik kontrolü ve sistemin güçler ayrýlýðý zemininde kontrol-denge mekanizmalarýnýn yeniden tarifi artýk kaçýnýlmaz bir þekilde karþýmýzda durmaktadýr.

Türkiye bu “demokratik mutabakatý” yaþama geçirmek zorundadýr.

Bu beyannameden arzu ettiðimiz çoðulcu, özgürlükçü demokratik cumhuriyete ulaþabiliriz, ama bu beyannameden bir diktatör çýkmaz...

Bütün fikir üretimlerini diktatörlük arayýþý üzerine kurgulayan bazý meslektaþlar için üzgünüm...