Demokratik trajedi

 

"Rüzgârdan hafif topuklarla içimizdeki iklimlere doğru ince ve ruhanî bir sefer”dir diyor Üstad Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü’nde Büyük Doğu’yu anlatırken. Devamında da Üstad tutulduğumuz hastalığın teşhisini ve adını koyuyor: “Kavramak lâzımdır ki, bir zamanlar Doğunun teknesinde yoğrulan, kendi teknesinde de Doğuyu yoğuran şahsiyet hamurumuz, Doğunun zaafında biz, bizim zaafımızda ise Doğu mecalden düşerken kurtlanmaya yüz tuttu; ve o gün bugün, kendi öz cevherleriyle yabancı cevherler arasındaki, anlayışsız, bilgisiz, ölçüsüz ve hikmetsiz katışmalar yüzünden çürüye çürüye şimdiki müzmin haline geldi. Bu halin ismi, müzmin şahsiyetsizlik ve asliyetsizlik hastalığı...”

Üstad hastalığımızın adını “Şahsiyetsizlik ve asliyetsizlik” koymuş. Şahsiyet ve asliyet ne ola ki Üstad onlardan mahrum olmayı hastalık sebebi sayıyor ve Büyük Doğu’nun 9 temel prensibinden birine de “Şahsiyetçilik” diyor. Dış yüzünden de olsa şahsiyet ve asliyet kelimelerinin mânâlarını öğrenmek için sözlüğe baktım:  

Şahsiyet: Bir kimsenin şahsına ve nefsine âit özelliklerin, rûhî ve mânevî niteliklerin bütünü, kişilik.

Asliyet: Kendine mahsus olma, orijinallik.

Demek ki, kendi öz cevherlerimizle yabancı cevherler arasında, anlayışsız, bilgisiz, ölçüsüz ve hikmetsiz katışmalar yaparsak şahsiyetimizi (rûhî ve mânevî bütünlüğümüzü) ve asliyetimizi (kendimize mahsus olanı) kaybediyoruz...

Bu yazdıklarımı, Pazar günü Sabah Gazetesi’nde Burhanettin Duran’ın “Türkiye modeli başkanlık ve Kemalist korku” başlıklı yazısı tedai ettirdi. Sayın Duran, Başkanlık sistemine karşı çıkanları teskin etmeye çalışırken baltayı taşa vurmuş: “(Başkanlık sistemine karşı çıkanları kastederek) Onların gözünde “Türkiye biçimi başkanlık” arayışı Necip Fazıl Kısakürek’in “Başyücelik devleti” isteğidir. “Başyücelik devleti” Kemalizm’e verilen bir tepkinin adıdır. AB sürecinin de katkılarıyla demokrasisini pekiştiren Türkiye için model olamaz.”

Mezkûr ifadeleri okuyunca Sayın Duran adına “eyvah” dedim! Burhanettin Duran, dağılmak üzere olan Avrupa Birliği (Yunan Aklı + Roma Hukuku + Hıristiyan Ahlâkı) bağlamında Üstad’ın Müslüman Anadolu’nun köklerinden neşet eden sistem teklifine karşı çıkıyor. “Türkiye için model olamaz” diyerek kestirip atıyor. Yazısının sonunda da kendisiyle tenâkuza düşüp yeni bir devlet ve millet anlayışı getirilmesi gerektiğini yazmış: “İşte AK Parti’nin önündeki asıl sınav, yeni Kemalist dirençleri aşabilen bir siyaset üretebilmekte. Reformculuğunu kaybetmeden Türkiye’ye yeni bir devlet ve millet anlayışı getirebilmekte.”

Niye yeni bir devlet ve millet anlayışına gerek var ki, Avrupa Birliği bağlamında reformlar yapılıp mevcut sistem devam etsin Sayın Burhanettin Duran! Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da başkanlık tartışmaları sebebiyle boşu boşuna hedef tahtası olmaz!.. Bir de şu var, yeni bir devlet ve millet anlayışını biraz Batı’dan biraz Doğu’dan alacaklarınızla mı oluşturacaksınız? Ki yazdıklarınızdan o anlaşıyor. Öyleyse bir soru daha geliyor: “Hangi ölçü, hangi hikmet ve neye nispetle?”

Sayın Burhanettin’in en büyük yanlışı da, Üstad’ın Başyücelik Devlet sisteminin Kemalizm’e verilen tepki olduğunu yazması. Bilmiyordur, olabilir. Ama insan bilmediği mevzu hakkında da yorum yapmamalı.

Başyücelik Devleti’nin de içinde olduğu Büyük Doğu fikriyatı, Batı’nın Kemalizm üzerinden bizlere unutturduğu, düşman bellettiği aslımızı-kökümüzü yeni çağa hatırlatma ve eşya ve hâdiselere tatbik etmenin adıdır. Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ifâdesiyle, idrakleri iğdiş edilmiş Müslüman Anadolu’nun halkının idraklerini iade etmenin adıdır Büyük Doğu. Şahsiyetini ve asliyetini kaybetmiş insanlığa “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak” demenin ve kaybedilen şahsiyete ve asliyete tekrar kavuşmanın kılavuzluğunu yapmanın adıdır Büyük Doğu. Kemalizm bir fikir midir ki Üstad onunla ilgilensin. Tabiî ki maşanın da hakkını vermek gerekiyor. Üstad da maşanın hakkı neyse vermiş!

Sayın Duran yazısının devamında, Başyücelik Devlet modelini bir nevi “İslâmî Kemalizm” olarak gösterme çabasına girerek çıkmaz sokaklarda kaybolmuş!..

“Demokratik diyalojik”in boğulmasından yakınan Sayın Burhanettin’e son bir hatırlatma: “Bir kepçe Batı’dan bir tatlı kaşığı da Doğu’dan” zihniyetiyle daha çok “demokratik trajedi”ler yaşarsınız!..