Demokratikleþmenin domino etkisi

Demokratikleþme çabalarý vesayeti geriletirken, vesayetten beslenen politikalar da toplumsal tabanýný kaybediyor. Çözüm süreci, domino etkisi yaratýyor. Algý ve kalýplar kýrýlýyor. Toplum yeni bir dünyanýn mümkün olduðunu görüyor.

2010 Aðustos ayýnda referandumun öncesi, “Yetmez ama evet” platformu olarak Taksim’de bir etkinlikte konuþmacýyýz. Adalet Aðaoðlu, Ferhat Kentel, Ömer Laçiner gibi çok deðerli konuþmacýlarla birlikte bir süreç deðerlendirmesi yapýyoruz. Söz bana geldiðinde “Artýk Anayasa paketinin içeriðini tartýþmayý bir kenara býrakalým. Bunun baþlatacaðý domino etkisine odaklanalým. Türkiye’de 100 yýldýr egemen olan karanlýk sistemin temel sütunlarýnýn hýzla devrileceði ve toplumsal barýþ karþýsýndaki engellerin hýzla kalkacaðýný göreceðiz” mealinde bir konuþma yapmýþtým. Konuþma biter bitmez prehistorik bir sol zihniyete sahip, ama gerçekte 100 yýllýk karanlýðýn sol kanat temsilcilerinden oluþan bir grubun yumurtalý saldýrýsýna uðramýþtýk.

Referandumdan hemen sonra Yeni Anayasa Platformunu oluþturarak eski düzenin dili, ezberleri, kýrmýzý çizgileri ve alýþkanlýklarýnýn dýþýnda tamamen halkýn talepleri ekseninde belirlenmiþ bir anayasa gerekliliðiyle Türkiye’nin dört bir bucaðýnda halkýn anayasaya yönelik taleplerini dinledik. Hazýrladýðýmýz raporu Meclis’e sunduk. Toplumun çok açýk bir þekilde yeni bir paradigmadan yana tavýr aldýðýný, etnik referanslardan uzak, vatandaþý tanýmlama biçiminde mühendislik çalýþmalarýný reddeden, ademi merkeziyetçi bir anayasal düzen istediði anlaþýlýyordu. Bunun için demokratik siyasetin devlete egemen olmasýný ve sistemin bir bütün olarak demokratikleþmesi gerekliliðine vurgu yapýlýyordu. Ýþin ilginç tarafý, halkýn bu talepleri Türkiye tarihinde çok yeni talepler deðildi. Ýttihatçý bürokratik yapýnýn egemenliðini ve etkinliðini kaybettiði 1919-1922 döneminde bu talepler çok somut bir biçimde 1920 Meclisinde dile getirilmiþti. Ýstiklal Þiiri bu ruhun bir ifadesiydi.

Özal’ýn açýlma politikalarý

1921 Anayasasý iþte bu taleplere ve ruha uygun olarak hazýrlanmýþ bir anayasaydý. 2010 ve sonrasýnda ortaya çýkan halkýn talepleri ilginç bir þekilde 1921 Anayasasýný tarif ediyor. Ancak bu defa durum farklý. Toplum yeteri kadar güçlü olamadýðýndan 1920 meclisinin adeta bir darbe ile daðýtýlmasýna ve onun hazýrladýðý Anayasanýn ortadan kaldýrýlmasýna engel olamazken, bugünün toplumu, kendi iradesine, meclisine ve hükümetine sahip çýktýðý gibi vesayetçi paradigmayý ortadan kaldýrabilecek güce ulaþmýþ durumda. Bu noktaya gelmede Turgut Özal’ýn ekonomik liberalleþme ve dünyaya açýlma politikalarýnýn domino etkisini meydana getirdiðini gözardý etmek mümkün deðildir. Biraz da bugünün toplumunun kendi siyasetini egemen kýlacak güce kavuþmasýndan hareketle, üç yazý yazarak Habur’dan farklý olarak bu defa neden baþarýlý olunacaðýnýn nedenlerini açýklamaya çalýþtým.

Bu ülkenin pek çok sorunu vardýr. Ama can yakýcý tüm sorunlarýnýn temelinde etnik temelli, merkeziyetçi, katýlýmcýlýðý reddeden, birey ve toplumu kendi ideolojisine göre formatlamaya çalýþan, aykýrý toplumsal kesitleri inkâr ve asimilasyon politikalarýna maruz býrakan, gerektiðinde Dersim örneðinde olduðu gibi katliam uygulayan, eðitim ve yargý sistemini bu politikanýn temel uygulama araçlarý olarak yapýlandýran ittihatçý-vesayetçi anayasal düzen olduðu çok açýk.

Yargý vesayetten kurtuldu

Bu yüzden bu yapýda bir gedik açýlmadýkça, diðer bir ifadeyle vesayet sisteminin vurucu unsurlarý devre dýþý býrakýlmadýkça toplumsal barýþýn saðlanmasý yönünde atýlacak her bir adýmýn akamete uðrama ihtimali vardý. Ýþte 2010 referandumu bu imkâný saðladý. 26 Maddelik Anayasa Paketi elbette Türkiye’yi ideal bir demokratik düzene dönüþtürmedi. Anayasa Mahkemesi ve HSYK’da yapýlan deðiþiklikler yeterli deðildi. Ancak vesayet sisteminin can alýcý bir unsuru ortadan kaldýrýldý. Yargý artýk vesayet sisteminin bir parçasý deðil.

Kabul edelim ki, Turgut Özal’ýn baþlattýðý süreç alt yapýda domino etkisi meydana getirdi. Güçlenen toplum üst yapý deðiþikliðini zorladý ve 2010 yýlýnda üst yapýda bir kýrýlma meydana geldi. Bu kýrýlmanýn siyasette ve toplumda zihinsel yönden peþ peþe kýrýlmalar ve deðiþimler meydana getirmesi kaçýnýlmazdý.

Diðer bir kaçýnýlmazlýk da, toplumdaki bu deðiþimin, yine toplumun demokratik temsilcisi olan AK Parti’nin politikasýný belirlemesinde kendini gösterdi. Kurulduðu ilk yýllarda, darbe Anayasasý ve kurumlarýnýn dayattýklarý kimi söylemler, hýzla demokratik toplumsal söylemlerle ikame edildi. 1982 ve 1961 Anayasasýnýn meþruiyeti reddedildi, 1924 Anayasasýnýn 1920’deki toplumsal barýþý yok eden hukuki belge olduðu kabul edildi.

Güle güle eski Türkiye

Þimdi AK Parti’nin demokratikleþme çabalarý vesayeti geriletirken, vesayetçi düzenin yarattýðý sorunlardan beslenen politikalar da toplumsal tabanýný kaybetmeye baþlýyor. Demokratikleþme terörün zeminini yok ediyor. Buna baðlý olarak terörden beslenen siyasi hareketleri marjinalleþtiriyor. Vesayetçi düzen nedeniyle terörü savunma aracý olarak gören yapýlar da bu gerçeðin farkýna vararak, demokratik Türkiye ortak paydasýnda buluþma yönünde adýmlar atýyor.

Çözüm dediðimiz bu süreç, yeni bir domino etkisi yaratýyor. Toplumsal algý ve kalýplar kýrýlýyor. Toplum yeni bir dünyanýn mümkün olduðunu görüyor. Çanakkale savaþýnda fark ettiði, I. Mecliste 1921 Anayasasýyla hukuki metne kavuþturmaya çalýþtýðý toplum sözleþmesini bu defa hayata geçirebileceðini fark ediyor. Bu geliþme, vesayetçi anayasal düzenin, demokratik bir anayasal düzenle ikame edilebilmesinin yeni ve hayati bir dinamiðine dönüþüyor. Yeni Anayasa çalýþmalarýnýn bu toplumsal sözleþmenin gerisinde kalmasý ve onun ruhuna aykýrý unsurlara yer vermesi giderek anlamsýzlaþýyor ve imkânsýzlaþýyor. Eski Türkiye’ye güle güle diyebiliyoruz artýk.

Ama domino etkisinin sadece ulusal ölçekle sýnýrlý olacaðýný herhalde beklemiyorduk, deðil mi?