Türkiye’nin kendi bölgesinde izlediði dýþ politikanýn ayrýþtýrýcý olduðunu düþünenler, özellikle Irak ve Suriye üzerinden örnekler veriyorlar. Oysa iki çýplak gerçek var. Birincisi bu ülkelerin mevcut karmaþa ve kaosundan sorumlu olan ülke kesinlikle Türkiye deðil. Ýkincisi, bu durumun devamýndan çýkar elde etmeye çalýþan ülkelerin teziyle Türkiye’nin tezleri daima farklý oldu. Bunu zaman içinde daha net biçimde göreceðiz.
Nitekim bizde çok az gazetecinin takip ettiði bazý önemli geliþmeler var. Mesela Kuzey Irak’la Türkiye arasýndaki boru hattý tartýþmasý, bir yandan geçmiþte ýsrarla savunulan tezlerin altýnýn ne kadar boþ olduðunu gösteriyor. Diðer yandan yakýn çevremizde olup bitenin kimleri ne kadar rahatsýz ettiðini ortaya koyuyor.
Bu konunun az sayýdaki takipçilerinden gazeteci Sedat Ergin, sorunun çerçevesini þöyle özetliyor:
‘Son dönemde Ankara ile Washington arasýndaki en ciddi siyasi meselelerden biri, AK Parti hükümetinin Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi ile bu bölgedeki petrolün Türkiye üzerinden uluslararasý pazara sevk edilmesi konusunda vardýðý mutabakattýr. Türk hükümeti, Barzani liderliði ile içeriðini büyük ölçüde þekillendirdiði bu konudaki anlaþmayý imzalayýp hayata geçirme planlarý yaparken, Obama Yönetimi de bütün gücüyle bu adýmý engellemeye çalýþýyor.’ (Hürriyet, 11 Nisan 2013)
***
Daha önce de sýkça deðinmeye çalýþtým. Türkiye’nin bölgedeki yeni politikalarý, herhangi bir güç merkezinin uzantýsý ya da tetikçisi olarak þekillenmiyor. Aksine pek çok merkezi rahatsýz ediyor ve huzurunu kaçýrýyor.
Irak’ýn kuzeyinde Kürtlerin merkezinde yer aldýðý ve giderek baðýmsýzlaþan siyasi yapýnýn, Türkiye’yi bölmek üzere hazýrlanmýþ bir komplo olduðunu, hatta bunun bir Ýsrail projesi olarak sahneye konulduðunu iddia edenler þimdi ne düþünüyor, bilemem. Ancak az önce Ergin’den aktardýðým çerçeve, Ankara-Erbil hattýndaki geliþmelerin baþta Washington olmak üzere önemli merkezlerde büyük rahatsýzlýk uyandýrdýðýný gösteriyor.
Ýki nedenle. Birincisi Ankara aleyhine görünen/gösterilen bir geliþmeyi kendi stratejik derinliði olarak þekillendirmeyi baþararak, yakýn tarihinde ilk kez bir geniþleme harekatýný gerçekleþtiriyor. Üstelik bunu askeri güç ya da güvenlik politikalarý eliyle deðil, yumuþak güç unsurlarý üzerinden ve hýzla þekillenen ekonomik ve siyasi entegrasyonla yürütüyor.
Ýkincisi, bu adýmý atarken kendi içinde giderek derinleþen Kürt sorununu, daha geniþ bir coðrafyada ‘kader ortaklýðý’ üzerinden çözmeye çalýþýyor.
Bu adýmlarýn býrakýn herhangi bir bölge gücünün hoþuna gitmesi, küresel ölçekte bir memnuniyet oluþturmasý hiç kolay deðil.
***
Benzeri bir durum, Suriye politikasý için de geçerli. Halihazýrda Ankara’nýn Suriye konusundaki hamlelerini, yine benzeri bir mantýkla uluslararasý sistemin uzantýsý olarak yaftalayanlar, daha büyük bir ölçekte bu adýmlarýn nasýl bir karþýlýk bulduðunu ve bulacaðýný hesaba katmýyorlar.
Türkiye, Dýþiþleri Bakaný Ahmet Davutoðlu’nun kitabýndan mülhem söylersek ‘stratejik derinlik’ oluþturmak için yaptýðý her hamleyle, bir þekilde dengeleri bozuyor. Mevcut dengelerden ya da denge adýna devam eden kaos ve çatýþmalardan memnun olan varsa, söylenecek söz yok.
Ancak birileri müsaade etsin de kendi yaþadýðýmýz coðrafyada barýþý nasýl þekillendireceðimize biz karar verelim.