Deniz Bey

Sevilay Yükselir’in yazısını okuyunca aklıma geldi.

Bir Deniz Baykal vardı.

Denilebilirse, “sosyal demokrat” cenahın en ağzı laf yapan, en aklı başında, hatta en yırtıcı lideriydi. Vatandaşta bir karşılık bulamasa da, muhalefetiyle kök söktürüyordu.

Güçlüydü de...

Gerçi Gürsel Tekin dostumuz, “Atatürk’ten sonra gelmiş en güçlü liderin” Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söylüyor ama “Karaoğlan” döneminin Ecevit’ini dışarıda tutarsanız, CHP’nin başına gelmiş en güçlü lider bence Deniz Baykal’dır.

Güç, bazen zaafları/güçsüzlüğü de içerir.

Deniz Bey de, en güçlü sayıldığı/addedildiği dönemde, adi bir tertiple koltuğundan uzaklaştırıldı. Daha doğrusu, uzaklaşmak zorunda kaldı.

Kaset ve tertip işlerine girmek istemiyorum.

Fakat şurası giderek açıklık kazanıyor:

Kaset, bir zorunluluğun, yani “CHP’de kan değişikliği isteğinin” bir ürünü olarak ortaya atılmıştır ve arkasında dev bir “organizasyon” vardır. Bugünkü konumlarını o tertibe borçlu olanların, mahut organizasyonla ödeşme ihtiyacı içinde olmamalarını da anlayışla ama daha çok hayretle karşılıyoruz.

Kemal Bey, “Liderimize bu pis oyunu kim oynadı?”diye sorabilirdi.

Sormadı.

Konumunu ve ağırlığını kullanarak hadisenin üzerine gidebilirdi.

Gitmedi.

Kaset tertipçilerinin bulunması için “icra organını” sıkıştırabilirdi.

Sıkıştırmadı.

Ne yaptı peki?

Silivri Cezaevi’nin önüne çadır kurdu... “Mağdur aydınlar ve gazeteciler” edebiyatına yattı... Ergenekon örgütü üyeliğine talip olduğunu açıkladı. Ama yanı başındaki “mağduru” (kaset mağduru olmuş selefini) görmedi bile...

Kemal Bey’in iştiyakla sahip çıktığı “mağdur aydınlardan” birkaçının ismini vereyim de, mesele tam anlaşılsın:

Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ı anlıyoruz, “milletvekili” olarak CHP’ye kazandırılmışlardır ama “Silivri Toplama Kampı”nın (ifade Kemal Bey’e aittir) daimi konukları arasında Yalçın Küçük, Veli Küçük, Ergun Poyraz, Muzaffer Tekin, Doğu Perinçek, Alparslan Aslan gibi aydın ve düşünürler de bulunuyor...

Hatta Kemal Bey biriyle (tahliye edilmiş biriyle) yakın temas bile kurdu...

Soner Yalçın’la...

Bütün kitapları Kemal Bey tarafından adeta su gibi içilen “kaya gibi adam” Soner Yalçın, bildiğiniz üzere, Halk TV’yi satın almak ve AKP’ye karşı etkin bir muhalefet kanalına dönüştürmek istiyordu. Deniz Baykal’ı engel gördüğü için de, birtakım “baskı ve ikna seçenekleri” üzerinde çalışıyordu.

Bu çalışmalar nasıl sonuç verdi?

Hatırlamıyorum.

Baykal ikna edilmekten son anda kurtuldu yanlış hatırlamıyorsam.

Neyse, Deniz Bey diyordum...

Sevilay Yükselir’in yazısında karşıma çıkınca, önce “Sahi, bir Deniz Bey vardı” diye düşündüm...

Sonra da kızdım...

Partisini yetersiz bir siyasetçi olan Kılıçdaroğlu’na kaptırdığı için kızdım.

Kritik zamanlarda ortadan kaybolduğu için kızdım.

Birgül Ayman Güler’e hak verdiği için kızdım. (Teferruatı Sevilay Yükselir’in yazısındadır.)

Deniz Bey, oysa, “Kürt meselesinde” elini taşın altına koyan müstesna liderlerden biriydi.

Kürt raporları hazırlattı. (Birini sonradan reddetti ama olsun...)

Bölge halkıyla yakın temas kurdu.

Barış heyetleri oluşturdu.

Demek ki, CHP’nin başında kalsaydı, tıpkı halefi gibi “faşizan bir milliyetçiliğe” sürüklenecekti ve vaktiyle sarf etmiş bulunduğu “Etnik kimliğiniz şerefinizdir” sözüne yazık edecekti.