Deniz Seki ve devletin çifte standardı

Deniz Seki hapiste kaldı, dışarı çıktı, Yargıtay bana çok ilginç gelen bir gerekçe ile cezayı onadı, Seki şimdi bir kez daha içeri girecek, bilmem kaç sene daha hapiste kalacak. 

Türkiye’nin her zaman çok sıcak tartışma konuları oldu, Soma faciası gündeme bomba gibi düştü ama kanımca konu yavaş yavaş soğumaya bile başladı, şimdi gündemde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var, arkasından muhtemelen 2015 seçimleri, AK Parti’nin başkanlığı, başbakanlık gibi konular gelecek.

Ancak, bir konu var ki, sıcak gündem ne olursa olsun daima orada durur ve işin ilginç yanı da gereken ilgiyi hiç görmez, uyuşturucu konusudur bu, yakalanan 500 kilo dolayında eroin volileri manşetlere çıkmaz.

Ben, yanıldığımı düşünen varsa tartışmaya açığım, uyuşturucu konusunun ülkemizin en temel, en belalı konusu olduğu kanaatindeyim, söz konusu paralar o kadar da muazzam ki, kimlerin bu pislikten pay aldığı bile belli olmuyor.

Bir kilo eroin batı Avrupa’da yüz elli bin dolar, geçen hafta İstanbul’da 500 kilo eroin bir kireç kamyonu içinde ele geçirildi, değeri yaklaşık yetmiş beş milyon dolar yani yüz elli milyon TL’den fazla, başka bir ifadeyle de bir kamyonete sığan eroin Bağdat Caddesinde yedi ya da sekiz yeni ve lüks apartmana bedel.

Uyuşturucu ile mücadele en birinci görevimiz olmalı ama yöntemleri konusunda rivayet muhtelif, ben, şahsım adına, yasaklama ve cezanın en etkin yöntem olmadığı fikrine daha yakınım, zaten sonuç da alınamıyor.

Gelelim, Deniz Seki ve devletimiz meselesine.

Devlet dediğimiz mekanizma en genel hatlarıyla yasama, yargı, yürütme birlikteliği.

Bu üçlünün temel konularda, temel hukuk ilkelerinde belirli mutabakat içinde olmaları gerekir, uyuşturucu meselesi de bunların başında gelir.

Deniz Seki’nin ismini verdim zira tüm basın güncel olarak bu kızdan bahsediyor, Yargıtay’ın onadığı suçu uyuşturucu kullanmak ve belirli ortamlarda arkadaşlarıyla paylaşmak, Yargıtay bu paylaşım işini uyuşturucu satmak olarak değerlendirmiş, hukuk tekniğinden hiç anlamam, belki de haklıdırlar ama meselenin bir de aması var.

Yargıtay böyle çok katı bir karar alıyor ama acaba yargı, yasama, yürütme bu konuda, uyuşturucu karşısında nasıl pozisyon alıyorlar?

Türkiye’nin ve belki de dünyanın en büyük uyuşturucu baronlarından biri ülkemizde yargı kararıyla, komik bir bedele, diyelim altı, yedi kilo saf eroin bedeli karşılığında, kefaletle serbest bırakıldı mı, bırakılmadı mı?  

Ülkemizin yine en büyük uyuşturucu baronlarından biri bu ülkenin, ülkemizin yasama organında milletvekilliği yaptı mı, yapmadı mı?

Bu ülkenin başka milletvekilleri yabancı ülkelerde eroin ticareti yaparken o ülkelerin polisi tarafından yakalandılar mı, yakalanmadılar mı?  

Dünyanın belki de en büyük uyuşturucu kaçakçısı bir kişi, bizim vatandaşımız, yakalandıktan sonra jandarmanın elinden, bir sandviç yemeye girdiği büfeden kaçtı mı, kaçmadı mı?

Ele geçen büyük eroin miktarlarında TIR şoförleri dışında kimler yakalandı?

Bu eroinin ülkemize girdiği bir sınır kapımız var, bu sınır kapımızda geçtiğimiz senelerde, yeni değil, elli senedir, ciddi bir takibata uğrayan var mı?

Bu eroin TIR’larla bir sınır kapısından girip öbür sınır kapısından çıkarken elleri armut toplayan tüm görevliler hakkında ne gibi işlemler yapıldı?

Güneydoğu bölgesi bir eroin savaşına sahne olurken, hangi güvenlik güçleri için, yer değiştirme ya da 
emeklilik dışında ciddi bir ceza verildi?

Çok değil, daha on-on beş sene öncesine kadar, Van’ın asfalt yüzü görmemiş, çamurlu sokaklarında dolaşan dünyanın en lüks arabalarının sahiplerini neden hiç merak etmedik?

Eroin meselesi basınımızda neden, bu konu gerçekten çok ilginçtir, pek tartışılmaz, gazetelerin neden eroin, uyuşturucu muhabirleri yoktur?

Biz bu sorularla pek ilgilenmeyelim, Deniz Seki’yi içeri tıkalım, uyuşturucu meselesini de, başka bir şarkıcı gündeme gelene kadar tartışmayalım, zaten yakalanan (!) devede kulak 500 kilolarla da pek tartışmıyoruz bu konuyu.  

AB’yi falan çifte standartla suçlamayı çok severiz ama konu devletimiz olduğunda aynaları hiç sevmeyiz.