Bugünlerde eðitimle ilgili bir yazý yazacaksanýz dershaneler konusu dýþýnda bir konuya girmeniz ne kadar anlamlý bilemiyorum ama ben bu konudan, bu konunun ele alýnýþ biçiminden çok sýkýldýðým için daha anlamlý görünen bazý tartýþmalarý bu eðitim sütununa taþýmak istiyorum.
Dershaneler konusunda Milli Eðitim Bakaný Sayýn Nabi Avcý’nýn çok deðil iki ay önce dile getirdiði dershanelerin önündeki T.C. Milli Eðitim Bakanlýðý ibaresinin kaldýrýlmasý, bu kurumlarýn devlet, tevhid-i tedrisat boyunduruðu dýþýna taþýnmasý çözüm formülünün en iyi çözüm olduðunu düþünüyorum, biliyorum, bu fikirden neden vazgeçildi anlamakta da zorlanýyorum, bu nedenden de bu konuya artýk girmek istemiyorum.
Dünyada ilköðretim ve liseler için ilginç tartýþmalar oluyor, biz ise dershaneler gibi özü giriþim özgürlüðü olan bir konuya eðitim konusu olarak takýldýðýmýz için bu çok önemli tartýþmalarý ýskalýyoruz.
Geçtiðimiz günlerde eðitimle ilgili uluslararasý çalýþmalarda iki konunun öne çýktýðýný gördük.
Bu iki çok önemsediðim konunun birincisi öðrencilerin haftalýk ders saati, ikincisi ise ortalama sýnýf büyüklükleri ve öðretmen kalitesi ile ilgili.
Birinci konu, öðrencilerin haftalýk ders saati konusu, aðýrlýklý olarak üzerinde OECD’nin çalýþtýðý bir konu ve çalýþmanýn sonuçlarý, eðitimle ilgili çok sayýda konuda olduðu gibi, kolaycý bir yaklaþýmýn gösterdiðinden biraz farklý.
Ýlköðretim ve liselerde haftalýk ders saatleri sayýsý ile okul baþarýsý yani iyi iþleyen sistemlerin koyduklarý hedefler arasýnda sanýldýðý gibi bire bir iliþki pek görülmüyor.
Hatta iliþki ters yönde, Finlandiya eðitim konusunda en büyük baþarýlarýn altýna imza atmýþ bir ülke ama sanýldýðýnýn aksine Finlandiya OECD ülkeleri arasýnda haftalýk ders saatleri en az olan ülkelerin baþýnda geliyor.
Bu, birilerine tuhaf gibi gelen ama bence çok anlamlý iliþkinin temel açýklayýcýsý muhtemelen eðitim sisteminin etkin iþlemesi ve öðrenciye boþ vakit denen o muhteþem kavramýn öneminin, nasýl kullanýlmasý gerektiðinin iyi öðretilmesi.
Çocuk, devlet denen o baskýcý aygýtýn, bu nitelik, bu özellik Türkiye’den Finlandiya biraz deðiþiyor ama muhtemelen özü ayný, süzgecinden geçen derslere daha fazla maruz kalmak yerine daha fazla boþ vakit alternatifi elde ediyor ve þayet gence bu boþ vaktin iyi geçirilmesi öðretilmiþ ise, mesela spor, satranç, okuma gibi, ortaya kemalist ya da dindar deðil (bu hedefleri aileler vermeli) ama daha özgür ve daha yaratýcý bir nesil çýkabiliyor.
Ýkinci çok önemli araþtýrma, benim kendisini kitaplarýndan tanýdýðým Thomas Piketty’nin baþkanlýðýný yaptýðý bir ekibin araþtýrmasý.
Bu araþtýrmadan, öðrenci baþarýsýnda sýnýf büyüklüðünün yani sýnýfýn yirmi beþ ya da otuz öðrenciden oluþmasýndan ziyade öðretmenin niteliðinin aðýr bastýðý sonucu ortaya çýkýyor.
Çok sayýda öðrenci ve anlamlý bir zaman serisine baðlý olarak yürütülen bu araþtýrmada ortalama bir öðrenci profilinin küçük sýnýflarda deðil ama daha nitelikli öðretmenlerle daha baþarýlý olduðunu ortaya koyuyor.
Bu araþtýrma, öneri olarak da, þayet baþka çözüm bulunamýyor, bazý bölge ve ülkelerde kalabalýk sýnýflar bir zorunluluk ise, en kalabalýk sýnýflara en nitelikli öðretmenlerin verilmesi ile öðrenciler arasýnda oluþabilecek uçurumlarýn önlenebileceðini ileri sürüyor.
Özellikle ilköðretim ve liselerde öðretmenleri daha nitelikliden daha az nitelikliye doðru sýnýflandýrabilme ise çok büyük bir mesleki sorun zira öðretmenler odasý denen o mekanda öðretmenler bu tür sýnýflandýrmalara büyük tepkiler verebiliyorlar.
Görülebileceði gibi eðitim alanýnda el alem artýk çok teknik, çok detay konular tartýþýyor.
Bizde ise en temel konu dershaneleri kapatalým mý, kapatmayalým mý konusu.