Baþbakan Erdoðan bir zaman önce “dersaneleri bitirmek”ten söz ederek yeni bir tartýþma baþlattý. Kamuoyu da dersaneleri sevenler ve sevmeyenler diye neredeyse ikiye ayrýldý. Þu günlerde bilhassa internet üzerindeki “popüler medya” bu mevzuyla çalkalanýyor. Twitter kutuma her gün “dersanem olmasaydý” diye baþlayan mesajlar düþünüyor.
Konuya girerken belirteyim ki, dersane kavramýyla þahsi bir gönül baðý olanlardan deðilim. Hayatýmda iki kez gittim dersaneye: Ýlki ilk okul beþinci sýnýftaki kolej sýnavlarý, ikincisi de lise son sýnýftaki üniversite imtihaný içindi. Her iki sene de, öðrencilik hayatýmýn en yüklü, en zorlayýcý, en tatsýz dönemleriydi. Hiç bir tatil gününe sahip olmamak, her gün tonla bilgi ve soru bombardýmanýna tutulmak, tek kelimeyle eziyetti. Dolayýsýyla dersaneleri de, dersaneler dünyasýný da sevmedim.
Bundan ötürüdür ki, “dersanelerin var olmadýðý bir dünya” fikri bana sýcak gelir aslýnda. Gelecek kuþaklar için “biz çektik, onlar çekmesinler” diye düþündürtebilir beni.
Ancak, inandýðým demokrasi ve hürriyet ilkeleri gereðince de, “dersanelerin var olmadýðý bir dünya”, ancak dersanelere duyulan toplumsal ihtiyacýn ortadan kalkmasýyla mümkün olabilir. Devletin bu kurumlarý tafsiye etmesiyle deðil.
Talep ve arz
Evet, dersanelerin varlýk sebebi,
Türkiye’nin eðitim sisteminin ürettiði bir ihtiyaçtýr: Bu ülkede iyi bir okula veya üniversiteye girmek için merkezi sýnavlardan geçmeniz gerekir. Dersaneler ise, aynen sýnava hazýrlýk dergileri veya özel dersler gibi, bu sýnavlara hazýrlanma ihtiyacýna cevap veren meþru kurumlardýr.
Devlet, eðer bir þey yapmak istiyorsa, kendi verdiði eðitimi geliþtirerek dersanelere olan ihtiyacý azaltabilir sadece. Örneðin bugün Türkiye’de devlet okullarýna giden herkes mükemmel bir Ýngilizce ile mezun oluyor olsa, Ýngilizce kurslarý zamanla tarihe karýþacaktýr. Ama devlet okullarýnýn hiç de iyi yabancý dil eðitimi vermediði ortada iken, Ýngilizce öðrenmek isteyenlerin özel kurslara gitmesinden daha doðal bir þey olamaz.
Çünkü, eðitim de, diðer tüm hizmetler gibi, “piyasa”ya tabidir: Dersanelere talep olduðu sürece, dersane arzý da sürecektir. Devletin, bu arza müdahalesi kabul edilemez. Devlet, ancak kendi arzýný geliþtirebilir, yani kendi okullarýný daha iyi hale getirebilir.
‘Sömürme’ mi dediniz?
Ýþin acý tarafý, demokrasinin ve piyasa ekonomisinin ABC’si sayýlabilecek bu meselelerin Türkiye’de çoðu kimsenin aklýna hiç yatmamasý.
Ýnternetten bana gelen dersane-karþýtý mesajlarda gördüðüm gibi. Örneðin, “ama dersaneler öðrencileri sömürüyor” diye kýzanlar, bu yüzden kapatýlmalarýný savunanlar var. Oysaki bu saçma mantýkla düþüneceksek, tüm restoranlarý veya sinemalarý da kapatmamýz gerekir, çünkü beslenme ve eðlence ihtiyaçlarýmýzý “sömürmekte”dirler.
Dersaneleri “eðitimden para kazanmakla” suçlayanlar daha da bir âlem. Sanki para kazanmak bir suçmuþ ve kendileri de (bugüne dek açlýktan ölmediklerine göre) bir þekilde para kazanmýyormuþ gibi.
Dersanelerin “fýrsat eþitsizliði” üretmekle suçlanmasý da anlamsýzdýr. Çünkü fýrsat eþitliði sadece resmi hizmetler için geçerli bir kavramdýr. Özelde ise herkes kendi imkanýný dilediði gibi kullanýr, imkaný olmayanlara burs imkanlarý geliþtirilir. (Kaldý ki dersanelerin ücra kasabalara eðitim götürerek eþitliðe katký saðladýðýný söylemek de mümkün.)
Özetle, “dersaneleri bitirme” projesini, ancak resmi eðitim sisteminin reforme edilmesi anlamýnda kabullenebilirim. Dersanelerin kanun zoruyla tasfiye edilmesine ise karþýyým ve karþý olacaðým.