Dershane için her yol mübah mı?

Başından beri özellikle ve özenle dershane meselesini eğitim çerçevesinde kalarak tartışmamız gerektiğini söyledim. Meseleyi bu yönüyle ele alan yazılar yazdım. Ama artık görüyorum ki “dershanemolasaydı-hürteşebbüsengellenemez” korosu çoktan konuyu bambaşka mevzularla taçlandırmış ve algı yönetimi adına tedavülden kalkmış belgelerden medet umar hale gelmiş.

2004 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tavsiye kararının ısıtılarak Taraf Gazetesinde “işte hükümetin cemaati bitirme planı” şeklinde sunulması “kavganın” bundan sonra hangi araçlarla ve nasıl sürdürüleceğini açıkça ortaya koyuyor.

O tarihlerde nasıl bir Türkiye’de yaşadığımız herkesin malumu. MGK kararlarının ne anlama geldiğini, o toplantıda “yok öyle!” diyen siyasilerin başına nelerin geldiği herkes biliyor.

Nitekin önceki gün Zaman Gazetesi Yayın Yönetmeni de katıldığı bir programda Taraf’ın haberiyle ilgili olarak benzer bir yorum yaptı; “O günler Ankara’da her gün 10 tane darbe planı konuşuluyordu” dedi.

Tedavülden kalmış belgeler

Fakat Taraf gazetesi üzerine düşeni yapmaya devam ediyor. “Bavulcu” namlı Mehmet Baransu’nun bavulundaki belgeler sırası geldikçe gazetenin manşetine taşınıyor.

Heyhat, o da ne! Hükümetin “yok hükmünde” dediği belge meğer bizzat Başbakanlık Müsteşarı tarafından uygulamaya konulmuşmuş.

Bakın neler olmuş; “2004 Haziran ve Ağustos aylarında MGK ‘İrticai faaliyetlere karşı yürütülecek mücadele’ başlığıyla toplanmış ve bu toplantılarda Gülen Cemaati’ne karşı yapılacak eylem planı da imza altına alınmış. Eylem planını hayata geçirecek kurum olarak da Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) görevlendirilmiş. Maliye Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı gibi bakanlıklar yasa dışı faaliyetleri rapor etmekle görevlendirilmiş” falan filan...

Sonra neler mi olmuş; Mesela, o dönem için irticai faaliyet kapsamına girdiğinden İmam Hatip Lisesinde okuyan öğrencilerin başlarını örtüp örtmediği rapor edilmiş, “iki öğrenci okuldan uzaklaştırılmış, bir öğrencinin ise hastalığı nedeniyle başını örttüğü tespit edilmiş”.

Anlayacağınız Başbakanlık Müsteşarı’nın vaziyet ettiği kurul, irticai faaliyetleri tespit adına böyle işler yapıyormuş!

Niyeyse aynı parti, irticai faaliyetleri rapor edilen imam hatip okullarında daha sonra başörtüsünü serbest bıraktı.

Yetmedi imam hatiplerin orta kısmını açtı, devlet memurlarının başörtülü çalışabileceğine dair karar aldı. Yine aynı parti, daha önce başörtülü bir vekilin kovulduğu TMMM’yi başörtülülere açtı. 28 Şubat’ta cemaatin “yasağa karşı mücadele edilmeyecek” kararı ve ağabeylerin “tavsiyesi” ile başlarını açmak durumunda kalan dershane öğretmenleri yine AK Parti hükümetleri döneminde görevlerini başörtüleriyle yapmaya başladı.

“Hükümetin cemaati bitirme aracı” olarak sunulan kurulun, bir 28 Şubat kurumu olduğunu ve “yeni Türkiye”de yeri olamayacağı için demokratikleşme sürecine bağlı olarak 2010’da kaldırıldığını da belirtelim.  

AK Parti davası ve irtica

Hükümetin dershanelerle ilgili tasarrufuna “her yol mübah” diyerek karşı koyarken ahlaki bir kriter gözetmeyenler en azından tutarlı davranmaya çalışabilirler.  28 Şubat kurumlarının ürettikleri içeriklerin aynı zamanda 2008’de AK Parti’ye açılan ve hazine yardımı cezası almasıyla sonuçlanan kapatma davasının gerekçelerinden olduğunu da hatırlamakta fayda var. AK Parti “laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olmak” iddiasıyla kapatılmak istenmişti.

2008’de bile kapatma davası açılan bir iktidar partisinden, 2004’teki MGK kararlarının hesabını sormak, sanki o kararların uygulamasıymış gibi başka bir 28 Şubat kurumunun eylemlerinden partiyi hesaba çekmek kendi içinde çelişki barındırıyor. Ama kavgada yumruk sayılmaz deniyorsa, son barutumuza kadar savaşacağız pozisyonu alınmışsa bekleyip göreceğiz; bavuldan daha hangi tedavülden kalkmış belgeler çıkacak...