Dershane tartýþmasý dinmiþken, bazý þeyleri biraz daha geniþ konuþabiliriz. Geliþmiþ ülkelerde de dershaneler var. Geliþmekte olan ülkelerde de. Ancak her ülkede dershanelerin biçimi, eðitim sistemiyle iliþkisi ve adaylara sunduklarý hizmetler farklýlaþýyor.
Avrupa, ABD ve Uzakdoðu
Avrupa ülkelerinde dershaneler çok az sayýda var. Sayýlarý az da olsa artýyor. ABD’de de var. Sayýlarý yine az. Ancak bu ülkelerin hiçbirinde bizde olduðu gibi öðrencilerin bir ya da birkaç yýlýný esir alan bir sýnava hazýrlýk dönemi ve dolayýsýyla dershaneler yok. Bu ülkelerde dershaneler varlýklarýný daha ziyade kýsa süreli kurslar olarak devam ettiriyorlar. Örneðin ABD’de bir ya da bir kaç haftalýk üniversite giriþ sýnavý hazýrlýk kurslarý var. Daha önemlisi, öðrencilerin çok az bir kýsmý bu kurslara devam ediyor.
Bize en çok benzeyen ülkeler, Güney Kore, Japonya, Vietnam ve Kamboçya gibi ülkeler. Avrupa’dan Yunanistan da bu gruba dahil edilebilir. Bu ülkelerin ortak özelliði, merkezi giriþ sýnavýnýn tamamen veya çok aþýrý derecede belirleyici olmasý. Yine bu ülkelerin ortak özelliði, üniversite mezunu ile lise mezununun toplumdaki saygýnlýðý ve ekonomik durumu arasýnda çok büyük fark olmasý.
Aslýnda, Türkiye’nin de dahil olduðu bu grupta sýnavlarý bu derece hayati kýlan þey, bizatihi üniversitenin öneminden ziyade, iþ piyasasýnda lise mezunlarýna sunulan olanaklarýn sýnýrlý olmasý.
Üniversite eðitimi ve iþ piyasasý
Türkiye’de bizim bir eðitim sorunu olarak tartýþtýðýmýz üniversite giriþ sisteminin adaylar üzerinde oluþturduðu baskýnýn önemli bir kaynaðý, eðitimle doðrudan hiçbir ilgisi olmayan iþ piyasasýnýn kendisinin zayýf oluþu. Birbirinden alabildiðine farklý iki örnekle ne demek istediðimi açýklayayým.
Güçlü bir mesleki eðitim sistemi olan Almanya’da lise mezunu bir kiþiye yönelik iþ olanaklarý ile Türkiye’de bir meslek lisesi mezunu kiþinin iþ olanaklarý arasýnda önemli bir fark var. Yani, Almanya’da bir kiþi lise mezunu olup, dört yýl üniversite eðitiminin maddi külfetine katlanmaksýzýn iþ piyasasýna atýlabilir ve hayatýný rahatlýkla yaþayabilecek bir maaþ alabiliyor. Bu durum, üniversite geçiþ üzerindeki baskýnýn yapýsal olarak azalmasýna yardýmcý oluyor.
Almanya’daki kadar olmasa bile lise düzeyinde güçlü bir mesleki eðitim sistemi olmayan ABD’de de lise mezunlarý, hayatlarýný rahatlýkla idame ettirebilecekleri iþ olanaklarýna sahipler. Dahasý, üniversiteler zaten paralý olduðu yani harçlar çok yüksek olduðu için, birçok lise mezunu üniversiteye gidip borçlanmak istemiyor. Bunun yerine, bir üniversite mezununa göre daha az para kazanmayý tercih ediyor. Bu durumun fýrsat eþitliði ilkesine aykýrý olduðu çok tartýþýlýyor. Çok da eþitlikçi olmayan bu yapý, ABD’deki üniversite geçiþ üzerindeki baskýyý azaltýyor.
Hatta son zamanlarda ABD’deki bazý ekonomistler, üniversite okumanýn ekonomik olarak cazibesini yitirdiðini iddia ediyor. Bir baþka ifadeyle, on binlerce dolar borçla mezun olup bir lise mezununa göre daha fazla maaþ kazanmak yerine, üniversiteye gitmeyip biraz daha az maaþ almanýn ekonomik olarak kötü olmadýðýný savunuyorlar. Buna karþýn, üniversite mezunu olmanýn hala ekonomik olarak iyi bir yatýrým olduðunu gösteren kanýtlar da var.
Türkiye’deki durum
Türkiye’deki liseden üniversiteye geçiþi yapýsal olarak baskýlayan önemli etmenler var. Birincisi, on yýllarca nüfusun çok az bir kýsmýný eðiten bir yükseköðretim sistemi dolayýsýyla, üniversite mezunu olmanýn toplumda hala ciddi bir saygýnlýðý var. Ýkincisi, lise mezunlarý ile üniversite mezunlarýnýn gelirleri arasýnda çok önemli bir fark var. Dahasý, meslek lisesi mezunlarýnýn ortalama ücretleri ile lise mezunlarýnýn ortalama ücretleri arasýnda ciddi bir fark yok. Bir de, üniversitelerin harçsýz ya da çok az harçlý olmasý, üniversite okumayý cazip hale getiriyor. Bütün bu sebepler, üniversiteyi adaylar açýsýndan anlamlý kýlýyor.
Devam edelim.