Dershaneler ve sivil vesayet

Dershaneler etrafında kopan/kopartılan fırtına, eğitimi ilgilendiren sorunlu bir alan üzerinden yürüyor gibi görünse de mesele elbette o değil. Zaten her şey iyice görünür olduğu için yaşananların adını koymakta bir beis yok. Bilakis, ne olduğunu, niye olduğunu, ne olacağını-olması gerektiğini temize çekmenin kafa karıştıran gönül bulandıran dezenformasyondan korunmak gibi çeşitli faydaları var.

Öncelikle, Mavi Marmara ile başlayan, MİT Krizi ile doruğa ulaşan ve şimdi de dershaneler üzerinden tabana yayılan bu çekişmenin kardeş kavgasına dönüşmemesini; “taraftar”ların akıllarının ve kalplerinin onaylamadığı hiç bir argümanı ezbere savunmak zorunda hissetmemesini, grup şablonu yerine kişisel vicdani süzgece itibar etmesini ve herkesin birbirine diğerinden beklediği itinayı göstermesini dilerim.

İzninizle bu konudaki analizimi “dershaneye gitmeyenler insan değildir” seviyesine indirenlerin de anlayabilmesi için tane tane yapacağım. Önce eğitim boyutu, sonra vesayet.

Dershaneler neden var?

Doğum oranları düşmesine rağmen Türkiye nüfusunun yarısına yakını halen eğitim öğretim yaşındaki çocuklardan ve gençlerden oluşuyor. (Nüfusun 23 milyonu 0-17 yaş grubunda.) Lakin eğitim ve iş imkânları geçmiş yıllara göre ne kadar artmış olursa olsun, sınırlı sayıdaki okul-üniversite kontenjanlarının -hakkaniyet gereği- öncelikle yaşıtları arasında başarılı olmuş çocuklara tahsisi gerekiyor.

Sınavlar bunun için var. Yani büyük yarış böyle başlıyor! Ve ortaokula kadar inen sınav bariyerleri yüzünden ilkokuldakiler dâhil her yaştan çocuk okuldan kalan zamanda oyun oynamak, kitap okumak, yatıp yuvarlanmak yerine dershaneye gitmek ve sınavda başarılı olmak için yaşar hale geliyor, resmen zombileşiyor!

Cevap verin!

1) Hiç öyle sağa-sola, hocanıza-ustanıza bakmayın, siz cevap verin: Buna razı mısınız? 

2) Böyle gelmiş olabilir ama böyle gitmek zorunda mı yahu? Çocuklarımızı onları yutan bu dişlilerin arasından çekip çıkarma vakti gelmedi mi?

3) Okullarda verilen eğitim öğretim, mevcut haliyle sınavlar için yeterli olmayabilir ama zaten zalimce olan da bu değil mi? Çocuklar giderek artan oranda, yaşlarının fevkinde ağır sınavlara tabi tutuluyorlar. Soru sistematiğinin yeniden düzenlenmesi ve insaflı bir seviyeye çekilmesi sizce de gerekiyor mu?

4)Okullar çocukları hayata hazırlıyor evet, dershaneler sınava. Sınavları müfredata yani çocukların yaşına ve gelişim düzeyine uyarlarsanız, dershaneler de yakıcı bir ihtiyaç olmaktan fiilen çıkmaz mı?

5) Sadece parası olanların gittiği, parası olmayanların bir de psikolojik baskı altında kaldığı, daha çok parası olanların daha pahalı ve daha kaliteli dershanelere gittiği yani eşitsizliğin bir de bu kurumlarda üretildiği gerçeği apaçık ortadayken “dershaneler eşitlik imkânı sağlıyor” argümanı biraz komik kaçmıyor mu?

Kapatmak mı dönüştürmek mi?

Her alandaki kamburundan kurtulduğu gibi eğitimin sırtındaki dershane kamburundan da kurtulmalı ve çocuklarına eziyet etmekten vazgeçmeli Türkiye.

Kangrenleşmiş başka sorunlarını kesip atarken olduğu gibi burada da Hükümet, toplum bünyesinin şoka girmemesi, enfeksiyon kapmaması ve ülkenin ortak kazanımlarının zarar görmemesi için azami ihtimam göstermeli.

Şu ana kadar vuku bulan kısma baktığımızda bu ihtimamın gösterildiğine şahidiz. Her türlü izahat Başbakan’dan başlayarak her düzeyde yapıldı. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, sorunu uhuletle ve suhuletle çözmek, dershanelerin tercih edecekleri başka bir eğitim kurumuna dönüşmelerini sağlamak, bunun için de makul bir yöntem ve takvim belirleyebilmek için üstün çaba vermekte.

E, asıl mesele ne?

Ama bu işbirliği teklifi henüz kabul görmüş değil. Sadece “ka-pa-ta-maz-sın!” deniyor. Siyaset üzerinde askeri bürokratik vesayetin devamını isteyen Ergenekon yapılanmasının 2007’de başörtülü kadınları işaretle yaptığı o çok ayıplı “tehlikenin farkında mısınız” reklam kampanyası gibi “karanlık kampanyalar” yapılıyor. Yani bu bir eğitim tartışması değil. Ne olduğuna yarın devam edelim.