Dershanem olmasaydı

Başbakan Erdoğan, kurmaylarına dershanelerin kapatılmasıyla ilgili olarak “Bir an önce tamamlayın çalışmanızı” deyince, kızılca kıyamet koptu. Hem de ne kıyamet... Millet çıldırmış vaziyette “para benim değil mi, illa dershaneye para vereceğim” paranoyası içerisinde avazı çıktığı kadar bağırıyor.

Bu nasıl bir psikolojidir anlamakta zorlanıyorum. Birkaç gündür twitter’dan onbinlerce genç, veli ve ebeveyn #dershanemolmasaydı hashtag’iyle ilgili tweetler atıyorlar. Twitter diliyle TT listesini salladılar. Toplumun yüzde 70’inin dershaneye gitmeden üniversiteyi kazanamayacağına inandığı bir ortamda değil twitter’ı Türkiye’yi dahi sallamalarını normal bulurum. Çarpık ve yetersiz bir eğitim sisteminin sonucu olarak ortaya çıkan dershanelerin, mevcut sistemdeki aksaklıklar giderilip eğitimde kaliteyi artırıp ‘artık dershaneye ihtiyaç’ hissedilmeyecek seviyeye getirmeden ‘kapatılması’ elbette zordur ve tepkilere neden olur. Aynı şekilde eğitim sisteminin gün be gün kötüleşmesinin bir sebebinin de  dershanelerin artık okullara alternatif hale gelmesi ve eğitimin ticarileşmesi olduğunu anlatmakta da zorlanırsınız.

***

Dediğim gibi demokratik ortamlarda yükseltilen sesler kadar yükselen seslere, makul gerekçelere de bakarım... İkna olursam da sonuna kadar destek olabilmek adına. #dershanemolmasaydı hashtag’cileri işi öyle bir noktaya getirdi ki en hafif deyimiyle saçmalamaya başladılar. Ben de durumun komediye dönüştüğünü anlatmak için ‘yakında dershanem olmasaydı annem beni dünyaya getirmeyecekti noktasına geleceksiniz’ minvalinde bir şey yazdım.

Dershanelerin şu süreçte kapatılması, henüz tam anlamıyla düzelmemiş eğitim sistemiyle mümkün değildir diyerek karşı çıkmanın haklı bir yönü olabilir. “Kapatılmasını istiyorum çünkü...” demek kadar “Kapatılmamasını istiyorum zira...” demekte gayet normaldir.

Kaldı ki ben devletin, çağdaş standartlarda, kaliteli bir eğitim vermek zorunda olduğunu düşünüyorum. Vergisini ödeyen bir vatandaş olarak eğitim için ilave bir para ödemek zorunda kalmamam gerektiğine inanıyorum. Dershane borcunu ödeyemeyen anne Emine S’nin hapse girmesini hazmedemeyip psikolojik bunalıma giren 18 yaşındaki Soner Semih S’nin intihar haberi de bir dershane gerçeği değil midir? Ya dershane parasını denkleştirmek için yaz tatillerinde mevsimlik işçi olarak inşaatta çalışmak zorunda kalan 11. sınıf öğrencisi Emrah Ediz’in ölmesi dershane gerçeği değil de nedir?

Bu ülkenin medyasında yılda kaç haber çıkar ‘dershane parasını ödeyemediği için’ ailelerin başına gelen felaketleri konu alan. Eğitim sistemi düzelsin, devlet yollardan önce eğitim sistemine ağırlık versin. ‘Niçin biz kucak dolusu para akıtıyoruz dershanelere’ diye tepki gösterileceğine ‘dershaneler kapatılamaz’ çünkü bunun arkasında başka niyetler var diyenlerin komplocu zihniyetini anlayamıyorum.

***

Bir kere Başbakanın dershanelerle ilgili tavrı ezelden beri aynı. Buradan bir iktidar- cemaat tartışması çıkarmak ya da ‘dershaneye karşıysan sen cemaat düşmanısın’ diyerek ‘seni unutmuyoruz cemaat düşmanı’ yaftalaması yapmak nasıl bir zihin ürünüdür söyler misiniz? Benim dershanelerin kapatılmasını istemek gibi bir hakkım olamaz mı? Nedir bu dershane olsun, paramızı oraya vereceğiz çılgınlığı? Okulların giderek işlevsiz hale gelmeye başladığı ve artık yerine dershanelerin adapte edildiğini bunun okullardaki eğitimi anlamsız hale getirmeye başladığını görmüyor musunuz? Başbakanın belki burada “dershaneler kapatılsın” demek yerine “okullarda verilen eğitimi güçlendireceğiz artık veliler de öğrenciler de dershanelere ihtiyaç duymayacak” demesi daha güzel olabilirdi.

Yoksa demokratik hukuk devletinde yasalara uygun olarak kurulmuş bir ticari işletmenin gayri hukuki bir şekilde kapatılmayacağı açıktır. Sanki bütün dershane sektörü cemaatin elindeymiş de hükümet “dershaneler kapatılsın” deyince cemaati karşısına alıyormuş gibi sunulması nasıl bir saptırmadır. Bilinmesi gereken bir şey var, dershanecilik cemaatin çok ötesinde ticarileşmiş ve milletin “anasını ağlatan” bir sektör haline gelmiştir.

Cemaatin bu sektördeki rolü ve konumu devede kulak kalır birrr...

İkincisi hükümetten, yani bütün bir eğitim politikası hakkında karar verme ve uygulama hakkını seçimle kendisine verdiğimiz yürütme gücünden bahsediyoruz. Eğitimi daha kaliteli hale getirmek için bir program uygulamaya çalışmasından daha doğal ne olabilir ki?

Üçüncüsü de bir oğlum ve bir kızım var. Oğlum cemaate yakın bir dershane ve yurtta kalarak istediği bölümü kazandı. Kızım da aynı şekilde ve dershanesinden de yurdundan da gayet memnun bir şekilde istediği bölüme hazırlanıyor.

Bilmem anlatabiliyor muyum?