Derviş elbisesi düşünce üstümüzden

Cumhurbaşkanlığı seçimleri için geri sayımdayız. Pazartesi günü yeni bir sayfa açılacak Türkiye için. Yaşadığımız son tecrüblerin muhasebesini serinkanlılıkla yapabilirsek, “Yeni Türkiye” hepimizin umuduna umut katar!    

*  *  *  

Cemaat/AK Parti çatışmasındanhoşnut olmadığımı biliyorsunuz. Giderek ortaya çıkan Uluslararası bağlantılar kaygımızı derinleştiriyor. Dini cemaatlerin siyasete angaje olmamaları gerektiğini, bu tip hesaplaşmaların hukuk çerçevesinde kalmasını, taraflarca genelleştirme ve bloklaşmaya gidilmemesinden yana olduğumu defaatle dile getirmeye çalıştım haddim olmayarak. Bu tavrımda son çalıştığım kitabın öznesi Hz. Aişe’nin payı büyüktür, o ne zaman Cemel Vakasını hatırlasa, “keşke evden çıkmasaydım” diyerek ağlamıştır. Onun ağladığı yerde, biz selin taşıdığı çöp parçasıyız. Elimden geldiğince ateşe odun taşımamaya çalıştım. Bir diğer sebep de “akil heyet” deneyimimle ilgilidir. Sözünü kalbini dinlediğim binlerce kişi savaşın hayat karartan siyahlığındansa selametin varoluşu kutsayan aydınlığının değerini öğretti, barışa susamış insanlara verdiğim ulaklık sözü, dokuz yutkun bir konuş dedi bana.

Bu çatışmanın nihai manada mağlubu kimdir? Batini hakikatlere, ruhani dinginliğe, çağın yalnızlığını ve kederlerini teselli edip insanları varoluşun hikmetini işitmeye çağıracak, şükür, alçakgönüllülük ve sevgi hisleri kadar ahireti düşünmeye de sevk edecek dervişane davet ve ikram yoluna hepimizin ihtiyacı varken... Böylesi dünyevi bir kavganın tarafı olmak sadece mezkur Cemaate değil, tümden maneviyata dönük bir malüliyete dönüşüyor maalesef. Zira; siyaset veya sivil toplumculuk, doğası gereği bıçkındır, yarışçıdır, yüksek seslidir, elbiseleri demirden zırhlıdır. Peki ya yakasız derviş gömleği böyle midir? Derviş gömleği, siyaset veya mülkiyet kavgasına girdiğinde dayanamaz, sökülüp yırtılır, düşer... Bu kavganın “dünyevileşme”ye dair radikal sonuçlarını önümüzdeki on yıl içerisinde daha net göreceğiz demek için kahin olmaya gerek yok. Mevcut dervişler, elbiselerini çıkarttılar. Artık avcı olmayan tek kişi yok aramızda!

*  *  *  

Hz. Süleyman kuş dilini bilir idi...Sadece peygamber sadece hükümdar değildi O... Hem insanların hem hayvanların hukukunu gözeten adalet sahibi bir yargıçtı aynı zamanda...

Bir gün huzuruna yaralı bir kuş getirdi yaverleri. Kuş, kanadını bir dervişin kırdığından şikayet etmekteydi. Hz. Süleyman emir çıkarttı, dervişi bulup huzura getirdiler.

“Bu kuş senden şikayetçidir kanadını kırmışsın ne diyeceksin”dedi Peygamber...

Derviş; “Sultanım” dedi önüne bakarak ve ihtiram içinde... “Ben bu kuşu avlamak istedim. İlkin benden kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de onu tutup avlayacağımı düşünerek üzerine doğru atlayıverdim. Fakat o da ne? Kendisini tam tutup yakalayacakken kaçmaya çalışmaz mı, işte o esnada ne olduysa oldu, kanadı incindi” dedi...

Dervişin olayı bu şekilde anlatması üzerine Hz. Süleyman kuşa dönerek; “Ey küçük kuş, bak bu adamın anlattıklarını sen de dinledin. Niye vaktinde kaçıp da kurtulmadın, niçin kaçmadın ki vakit varken onun elinden? O seni gizlice tuzak hazırlayarak tutmaya kalkmamış ki şimdi sen kolum kanadım kırıldı diye şikâyet edersin?” dedi...

Kanadı kırık kuş birkaç kere öksürdükten sonra cevap verdi; “Efendim ben bu adamı derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı şayet hemen kaçardım. Lakin, derviş olmuş bir zattan bana zarar gelmez, bunlar kalbi ince adamlardır, seyri süluk terbiyesi almış, merhamet sahibi, Allah’tan korkan kişilerdir diye düşündüm ve bu yüzden kaçmadım!”

Hz. Süleyman bu cevabı pek beğendi, kuşa hak verdi: “Derhal kısas kurulsun, kuşun kırılan kanadına karşı dervişin kolu bükülsün” dedi...

Küçük kuş ‘’Aman Efendim aman!’’ diye itiraz etti son bir gayretle, “Sakın böyle yapmayınız...”

“Niçin”diye sordu Hz. Süleyman. Kuş; “Efendim, kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar bu adam. Siz en iyisi üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, bundan sonra başka kuşlar da benim gibi aldanmasın” diyerek arzuhalini tamamladı...