Desteksiz atmanýn dayanýlmaz hafifliði

'Le Gaullisme sans de Gaulle, c’est idiot!” demiþ yakýn arkadaþý André Malraux General’in ölümünden sonra... De Gaulle’süz de Gaulle’cülük ahmakça bir þey.

Ayný þekilde “Le Kémalisme sans Kémal, c’est idiot!” da denebilir.

Çoðumuz Kemalizm’i “Altý Ok” diye bellemiþizdir. Oysa “Cumhûriyetçilik, Ýnkýlâbcýlýk,Halkçýlýk, Devletçilik, Laiklik ve Milliyetçilik” Atatürk ideolojisinin esâsýný deðil dýþ görünüþünü ifâde ederler.

Kemalizm’in vazgeçilmez, olmazsa olmaz iki ilkesi vardýr:

1 - Hâkimiyet-i Milliye

2 - Ýstiklâl-i Tâm

Gerisi teferruatdýr. O altý prensip zâten bu ikisinin zýmnýnda mündemiçdir, içinde saklýdýr. Yâhut vazgeçilebilir karakter taþýr. Meselâ Devletçilik gibi ve Türkiye öbür iki ana ilkeden de henüz “Yüce Önder”in cesedi bile soðumadan vazgeçmiþdir.

Kýsmen askerî ittifaklar içine girerek ikinci ilkeyi zedelemiþ, Bayar’ý ekarte edip bir kaþkarikoyla Ýnönü’yü el çabukluðuyla Cumhurbaþkaný yaparak ise birinci ilke’den...

Onun için 2012 Yýlý’nda hâlâ “Yok efendim, Atatürk ilkeleri elden gidiyor!” diye feryâd eylemek ya cehâletdir ya da sahtekârlýk!

Atatürk Ýlkeleri daha 11 Kasým 1938’de elden gitmeye baþlamýþ, burada bâzý yurddaþlarýmýz geyik muhabbetindeler...

Bugün artýk bu tür dalaveralara ihtiyaç kalmamýþdýr.

Bu milletin Atatürk’e karþý derin bir sevgi beslediði gün gibi âþikârdýr!

Türkiye’ye hizmetlerini inkâr eden de nankördür ve bence düpedüz alçakdýr!

Ama, el insaf, Fâtih Sultan Mehmed Hân yâhut Yavuz Sultan Selîm yâhut Sultan Hamîd bu vatana hizmet etmediler mi?

Demem o ki târihî þahsiyetleri yaþadýklarý zaman dilimi içinde deðerlendirip bir yere koymak lâzýmdýr.

Bu bakýmdan Yüce Önder de elbet “Ölümsüzler Hýyâbâný”ndaki mûtenâ yerini almalýdýr.

Almalýdýr ama ikide bir indirilip “fazla mesâî”ye zorlanmasý abesdir!

Türkiye’de 2012 Yýlý’nýn problemlerinin çözecek olanlar 2012 Yýlý’nýn politikacýlarýdýr!

Onlar çözemiyorlarsa bizim cenâzemiz zâten ortada kalmýþ demekdir.

Ama ben kötümser deðilim.

Son sekiz-on yýlý incelediðimiz vakit Türkiye’nin âdetâ kabuk deðiþtirerek yepyeni bie hüviyete büründüðünü görüyoruz.

O eski ürkek, ufuksuz, çapsýz ve beceriksiz ülke gitmiþ sanki yerine bir yenisi konulmuþdur.

Bu durumu aslýnda her ilgilenen tesbît edebilir ama benim gibi iki ayrý dünyâ arasýnda rakkas misâli gidip gelenler daha da bir sarâhatle görebilirler ve nitekim görüyorlar da!

Tek bir örnek vereyim:

“Türkiye algýsý” deðiþdi Batý’da!

Türkiye en geç 27 Mayýs 1960’dan bu yana Batýlý gözlemciler nezdinde, üstü nisbeten örtülü yâhut o bile deðil, tepeden bakýlan bir “acýntý objesi” idi.

Merhameten iyi davranýlmasý gerekli, ama mecbûrî olmayan bir taþralý “yoksulamcazâde” idi.

Benim gibi 50 küsur sene mütemâdiyen bu alanlarda gezinseydiniz sizler de ayný þeyleri söylerdiniz.

Bugün artýk “eþitler arasýnda bir eþit” olmanýn verdiði iyi duyguyu yaþayabilirsiniz.

Ben yaþýyorum.

Ýyi de biz bu lakýrdýyý nereye toslatacakdýk?

Ha, evet...

Hâlihazýrdaki Türk dýþ politikasýný aþaðýlamak için bin dereden su getiren bâzý meslekdaþlara soracakdým:

Sûriye konusunda Baþbakan’la Dýþiþleri Bakaný’nýn ne akýlsýzlýðýný ne cehâletini býrakan siz kýymetdâr arkadaþlarým, peki, sizin önerileriniz nelerdir?

Yâhut o dünyâlar durdukça nâmý yürüyesi Küfürbaz Adam baþbakan olsaydý (komiklik olsun diye yazmýyorum, meselâ) o iþbaþýnda olsaydý neyi farklý yapacakdý acabâ?

Söyleseniz de âbâd olsak!