Haftanýn tartýþmasýna döndü Baþbakan Erdoðan’ýn ‘kuvvetler ayrýlýðý’na dair sözleri. Konuþmanýn “Ýþte bu kuvvetler ayrýlýðý denilen olay var ya, o geliyor sizin önünüze bir engel olarak dikiliyor” bölümü “Erdoðan’ýn yürütmenin yanýnda yasama ve yargý kuvvetlerini de eline almak istediði” þeklinde yorumlandý muhalefet tarafýndan.
Ýktidar kanadýndaki önde gelen isimler, bu yorumlar sorulduðunda “Bir þey ancak bu kadar kasýtlý yorumlanabilir” gülümsemesiyle söze baþlýyor: “Konuþmanýn baþý, ortasý, sonu var. Bütünü görmezseniz, körün fili tarifi gibi sadece dokunduðunuz kýsmý dikkate alýrsanýz ya fýrça dersiniz, ya yaprak, ya da hortum. Veya iþinize gelen kýsmýný alýrsanýz inandýrýcý olmazsýnýz. Bektaþi’nin namaz kýlmama gerekçesi gibi. Ayette ne diyor, ‘... namaza yaklaþmayýn.’ Ama hangi halde? ‘Sarhoþken...’ Ama Bektaþi için orasý önemli deðil!”
Baþbakan’ýn söze “Sistem düzgün kurulmamýþ” diye baþladýðýna, “(Yargý, bürokrasi) Diyor ki, senin de bir oynama sahan var” diye bitirdiðine iþaret ediyorlar.
Bu iki cümle aslýnda çok þey anlatýyor.
Türkiye’nin rejimi ‘devletin sahipleri’nin ipleri tutmasýna dayalý bir rejimdir. ‘Ana’ yasasý da, o yasayla oluþturulan ‘kurumlar’ da bu rejime uygun yapýlandýrýlmýþtýr. Kuvvetler ayrýlýðý, bütün kuvvetlerin bir elde toplanmamasý deðil, ‘devletin sahipleri’nden baþkasýnýn eline geçmemesidir. Bu ‘halkýn eli’ bile olsa... Aslýnda doðrusu þu; ‘hele hele bu halkýn eli ise’...
Böyle bir ihtimalin ‘açýk ve yakýn tehlike’ haline geldiði deðerlendirildiðinde, ‘devletin sahipleri’ ipleri kasar, hasarlýlarý onarýr, baðlarý güçlendirir. Bakýnýz 27 Mayýs 1960, 12 Eylül 1980, 28 Þubat 1997 ve 27 Nisan 2007...
Her darbe ve muhtýrada halkýn oyuyla gelmiþ iktidara ‘Senin de bir oynama sahan var’ denildi.
Darbeler nedeniyle devleti sahibi olarak hep asker görüldü. Ama darbeler, darbe planlarý, muhtýralar üç beþ generalin kafa kafaya vermesiyle mi yapýlmýþtý?
Hayýr.
Medya, yargý, bürokratik kurumlar ve devlet eliyle kurulmuþ örgütler, birlikler...
Her darbede bu ‘ortaklarýn’ gücü ve yetki alaný geniþletildi, milletin oyundan baþka dayanaðý olmayan sivil siyasetin alaný daraltýldý. Kurumlar, sivil ‘siyaset’ alanýna sýk sýk tecavüz ederken, siyasetin doðal alanýna doðru geniþlemeye baþladýðý anlarda ‘kýta sahanlýðý’ çatýþmalarý çýktý.
Sivil siyaset, ‘devletin sahibinin millet olduðu’ gerçeðinin yerleþmesi için on yýllardýr risk aldý; çoðunda kaybetti. Bunun tek istisnasý 28 Nisan 2007... Askerin ‘yerini’ öðrendiði bu andan itibaren, sivil siyaset alanýna tacizler ‘yerindelik denetimi’yle devam etmeye baþladý.
Sadece asker deðil, hem ondan, hem de yasama ve yürütme gücünden baðýmsýz olmasý gereken yargý da hala kendini devletin sahibi görüyor. Her darbede yetkileri biraz daha devlette toplayacak þekilde güncellenen anayasa ve yasalarla sarsýlmaz koltuklar edinen bürokrasi de...
Ve daha önemlisi, varlýklarýný birbirlerine borçlu olduklarýndan, aralarýnda ‘zihniyet baðý’ var.
Hafta baþýnda Baþbakan Yardýmcýsý Beþir Atalay’la konuþurken, “10 yýlda neler deðiþti” sorusuna “Devlet deðiþti” diye cevap vermiþti ilk madde olarak.
Devlet ‘ana’ yasasýna raðmen ne kadar deðiþebilir, deðiþim ne kadar sürdürülebilir?
Hangi düðmeyi doðru iliklerse ilk düðmenin yanlýþlýðýný giderebilir?
Kurumlarýn devletin sahiplerinden baðýmsýzlýðýný kazanmalarý gerekiyor. Ama önce, o kurumlarý oluþturan ana yasa devletin sahiplerinden baðýmsýz olmak zorunda.
Devletin sahibinin millet olduðu gerçeði ‘ana yasa’ haline gelmeden ilk düðme doðru iliðe baðlanamayacak. Türkiye de bir yandan tamiratlarla evini oturabilir hale getirmeye uðraþýrken, diðer yandan politika üretemeyen muhalefetin kelime cýmbýzlama oyunlarýyla tartýþmaya devam edecek.
Yeni anayasa için hala umut varken...