Devlet, devlet olmalý...

Büyük devletler de büyük milletler de kriz zamanlarýnda belli olur.

Kriz yönetimi öncelikle bir liderlik ve siyasi önderlik meselesidir.

Kriz zamanlarýnda herkes güvenebileceði bir siyasi akla kendisini teslim etmek ister. Onun adýna kararlar alacak, adýmlar atacak; cesur, kararlý, basiretli bir þekilde sorunlarýn üzerine gidecek bir siyasi liderlik...

Krizlerle baþ edebilmenin yolu ise sadece kriz ortaya çýktýðýnda gereken adýmlarý atmaktan geçmez. Asýl liderlik, kriz ortaya çýkmadan bir kriz durumunda ihtiyaç duyulacak tedbirleri almak, yatýrýmlarý yapmak, kýrýlganlýk ve riskleri en aza indirmektir. Türkiye bu açýdan þanslýdýr.

Geliþmiþ AB ülkeleri küresel salgýnda sapýr sapýr dökülüyor. Güya kurumsallaþmýþ sistemlere, geliþmiþ teknolojilere, oturmuþ hizmet yapýlarýna sahipler. Ama gelinen noktada kayýp çok fazla, kriz çok büyük.

Avrupa Birliði’ne (siyasi sebeplerle) bir türlü alýnmayan Türkiye ise özellikle saðlýk alanýnda çok ileri bir noktada olduðunu ortaya koyuyor.

Türkiye, krizi AB ülkelerine oranla daha az hasarla atlatacaktýr inþallah. Bunun bir sebebi krizi diðerlerine göre baþarýyla yönetmesi, diðer sebebi krizden önce gereken altyapý yatýrýmlarýna hýz vererek saðlýk sistemi güçlü hale getirmesidir.

Türkiye halkýn güven duyduðu bir lidere sahip. Erdoðan’ýn bu tür kriz durumlarýnda ülkenin baþýnda olmasý çok ama çok büyük bir avantajdýr.

Erdoðan’ýn hem güven verici/etkili liderliði, hem kriz yönetimindeki dirayetli duruþu, hem de kriz öncesinde saðlýk alanýnda yaptýðý yatýrýmlar bugün bir avantaj olarak ortaya çýkýyor.

Düþünün 1990’larýn eski Türkiyesi ile bu krize yakalansaydýk, halimiz nice olurdu.

O günlerde Türkiye’de sadece 618 ambulans vardý ve ambulans baþýna düþen kiþi sayýsý 106 bindi. Bugün 5.382 ambulansýmýz var ve ambulans baþýna düþen kiþi sayýsý çok düþmüþ durumda. O günlerde Türkiye’de bir tane hava ambulansý yoktu, bugün 19 tane var.

O günlerde bütün Türkiye’deki 112 acil istasyonu 481 taneydi, bugün 2886 tane.

Eski Türkiye’de MR cihazý sadece 58 taneydi, bugün 906 tane. 2002’de hastane sayýsý 1156 idi, bugün 1526, diðer tedavi kurumlarý sayýsý 1507 idi bugün 3962. Birinci basamak saðlýk kuruluþu sayýsý 9094 idi, bugün 14.873.

Hastaneler, odalar, cihazlar, yataklar yenilendi. Koðuþ sisteminde bir odaya 20 hasta düþerken, bugün 1-2 kiþilik ve nitelikli yataða sahip odalara geçilmiþ durumda. Nitelikli yatak sayýsý 10 kata yakýn artmýþ durumda.

O günlerde Türkiye’deki saðlýk çalýþaný sayýsý 378.551 idi bugün 1.064.122. Uzman hekim sayýsý ikiye katlanmýþ durumda.

Saðlýk hizmetlerinde memnuniyet oraný yüzde 39’dan yüzde 70’e çýktý.

Eðer son birkaç yýlda 10 þehir hastanesi yapýlmasaydý bugün farklý sorunlarla debeleniyor olurduk. Bu hastanelerle 13.417 yeni yatak kapasitesine ulaþtýðýmýz gibi, yapýmý devam eden 8 yeni þehir hastanesiyle de yine 13 bin yeni yatak kapasitesine kavuþmuþ olacaðýz. Avrupa ülkeleri sokaklarý, stadyumlarý, çadýrlarý saðlýk hizmetinde kullanmaya baþlamýþken, bu yatýrýmlarý zamanlýca gerçekleþtiren Türkiye daha insani þartlarda krizle mücadele ediyor.

Bu rakamlarý siyasi propaganda olsun diye aktarmýyorum. Krizle baþ etmenin yolunun kriz öncesinde gereken yatýrýmlarý yapmaktan, gereken vizyonu ortaya koymaktan geçtiðini vurgulamak için aktarýyorum.

Daha bir iki ay önce þehir hastanelerine lüks diyenler, gereksiz diyenler, çok büyük diyenler vardý. Gelinen noktada atýlan her adýmýn ne kadar önemli olduðu anlaþýldý.

Türkiye’nin krizle baþ etmesinin diðer bir yolu da devlet-millet kaynaþmasýný en üst düzeyde sergilemekten geçiyor. Bu yüzden ‘Biz Bize Yeteriz Türkiyem’ kampanyasý büyük önem taþýyor. Aziz milletimiz hem alacaðý bireysel tedbirlerle hem de bireysel fedakârlýk ve dayanýþmayla bu süreci de millet olarak büyüklüðüne yakýþýr bir þekilde geçirecektir.

Trump için yüzbinlerce insanýn ölümü sadece bir istatistik ve seçimleri etkileyecek bir faktör olabilir. Bizim için ise yitirilen her bir can, canýmýzdan kopan bir parçadýr.