23 Nisan’da yayýnlanan taziye açýklamasýnýn ardýndan iktidarýn niyeti okunmaya çalýþýlmýþ, 1915 trajedisine yönelik üzüntü beyanýnýn sadece 100’üncü yýlý atlatmaya yönelik bir taktik çaba olup olmadýðý tartýþýlmýþtý. Özellikle Ermenistan’dan ve Ermeni diyasporasýndan bakan pek çok insan açýklamanýn eski siyasetin devamý olduðunu iddia etmiþti.
Gerçekten de açýklama eski siyasetin büyük ölçüde devamýydý. Ankara 23 Nisan açýklamasýyla daha önce benimsemiþ olduðu agnostik tavrýný sürdürmekte, 1915 olaylarýnýn ne olduðu, nasýl tanýmlanabileceði konusunda bir þey söylememekteydi. Fark “ama onlar da bizi öldürdüler” dememekten kaynaklanmaktaydý.
Türkiye sadece ilk kez üzüntüsünü en üst düzeyde belirtmekle kalmamýþ, ayný zamanda yaptýðý açýklamayla acýlar hiyerarþisi kurulamayacaðýný da vurgulamýþtý. 23 Nisan açýklamasýnýn en büyük özelliði 1915 trajedisini ananlara empatiye yaklaþmasý, onlarýn acýlarýný paylaþmasý, o acýlarýn yaþanmasýndan sorumlu olanlarýn sorumluluklarýný hafifletmeye çalýþmamasýydý.
***
Bu, Türkiye siyaseti ve bürokrasisi açýsýndan zihinsel bir devrimin yaþandýðýna iþaret etmekteydi. Çünkü devlet kendini soykýrým tabusundan kurtarmýþ, açýklamasýndan 1948 Sözleþmesi’nin 2’inci maddesindeki niyet hükümüne atfen bir referans vermemiþti. Türkiye üzüntü beyanýnda bulunurken benimsediði politikayla tutarlý bir açýklama yapmýþtý.
Ýstenen sorunun siyasetin alanýndan çýkartýlýp tarihçilerin alanýna býrakýlmasýydý. Açýlan arþivler ve saðlanmaya çalýþýlan özgürlük ortamýyla konu tartýþýlmalý, Türkiye tartýþmanýn özgürleþtirici mantýðýndan yararlanarak tabularýndan, korkularýndan kurtulmalýydý. Bu yüzden 23 Nisan açýklamasý dýþarýsý kadar içerisi için de yapýlmýþ bir açýklamaydý.
Ermenistan, diyaspora ve hatta Türkiye basýný baþbakanlýk açýklamasýnýn özgürleþtirici yanýný henüz göremedi. Açýklamayý sadece bir dýþ politika enstrümaný olarak okumayý tercih etti. Mesele Türkiye üstündeki baskýlara, 100’üncü yýl anmalarýna ve yine soykýrým tabusuna indirgendi. Açýklamanýn baþarýsý karþý görüþtekileri ikna miktarýyla ölçülmeye çalýþýldý.
Açýklamanýn tabii ki dýþ politika boyutu vardý. Zaten Dýþiþleri bürokrasisi tarafýndan kaleme alýnmýþ olmasý da bunu ispatlar nitelikteydi. Ancak asýl önemi zihniyet devrimini yansýtmasýndan, Türkiye’nin kendi içindeki özgürleþtirici tartýþmayý tetikleyici olmasýndan kaynaklanmaktaydý. Türkiye bu tartýþma sayesinde üstündeki soykýrým baskýsýndan kurtulacak, özgürleþecekti.
Böylesi bir açýklamanýn, devlet içinde zihniyet devriminin gerçekleþebilmiþ olmasýnýn sebebi de aslýnda son 10 küsur yýldýr bu konuda yapýlan araþtýrmalar, yayýnlanan kitaplar, düzenlenen sempozyumlardý. Hrant Dink’in cenazesinde gösterilen insani tepki siyasetin deðiþimini tetiklemiþti. Türkiye daha da özgürleþecekse, üstündeki soykýrým baskýsýndan kurtulacaksa, ancak daha fazla tartýþmayla, daha fazlasýnýn talep edilmesiyle mümkündü.
***
23 Nisan açýklamasý bize bu fýrsatý verdi. Artýk sorunu daha fazla tartýþmamýz, siyasetten daha çok talepte bulunmamýz gerekiyor. Tarihçiler, hukukçular 1915 yýlýnda, öncesinde ve sonrasýnda neler yaþandýðýný ve yaþananlarýn ne anlama geldiðini konuþmalý. Sivil toplum örgütleri de tarihi barýþmanýn ve tarihle barýþmanýn önünü açmalý.
Ben, Perþembe akþamý konutunda bir grup tarihçi, akademisyen ve yazarla bir araya gelen Dýþiþleri Bakaný Davutoðlu’nu ve devletin en üst düzey bürokrasisini bu konuda kararlý gördüm. Açýklamanýn arkasýný getireceklerine, içini dolduracaklarýna, Türkiye’nin tarihiyle barýþmasýna destek olacaklarýna inandým.
Benim gözlemim Davutoðlu’nun bu açýklamayý bir dýþ politika aracý olmanýn ötesinde gördüðü yönünde. O belli ki sadece dünyanýn Türkiye’ye bakýþýný deðil, Türkiye’nin kendine bakýþýný da deðiþtirmek istiyor. Umarým bu deðiþime hep birlikte destek veririr, Türkiye’yi bir korkusundan daha kurtarýrýz. Baþkasýnýn ne dediðine deðil bizim ne yaptýðýmýza bakarýz...