Tiyatroyu bir türlü sevemedim.
Üniversite yýllarýmda aydýn olmanýn göstergelerinden sayýldýðý için sevmeyi denedim, ama baþaramadým.
Belki devlet tiyatrosuyla baþlamak soðuttu, bilmiyorum.
Belki Türkiye’de tiyatronun “devletin ideolojik aygýtý” olmasýyla ilgiliydi bu;
Belki de Türkiye’deki tiyatro sanatçýlarýnýn çok azýný sahiden entelektüel ve sempatik bulmamla…
Belki çoðunun muhalifmiþ gibi yapýp, devletin ve onun resmi ideolojisinin tam göbeðinden konuþmasýyla ilgiliydi;
Belki de bir yandan eþitlikçi politik bir dil kullanýp, öbür yandan “çevre”den gelen hükümetleri aþaðýlamalarýndaki sýnýfsallýðý fark etmemle…
Belki bunu yapanlarýn çoðu kez “beyaz adam” olma özentisiyle, içinden geldikleri sýnýfýn siyasi temsilcilerini aþaðýlamalarýyla ilgiliydi bu soðukluðum;
Belki de “Devlet”e yaslanýp “Hükümet”e giydirmenin, böylece hem eleþtirel ve muhalif bir görünmenin itibarýný kazanýp, hem de hiçbir biçimde riske girmemenin, mesela derin devletle dalaþmamanýn konforundan yararlanma þeklindeki þark kurnazlýðýndan iðrenmemle...
**
Galiba Türkiye toplumu bütün bunlarý benden çok daha önce fark ettiði için bir türlü ýsýnamadý devlet tiyatrosuna.
Tiyatroyu “batýlý bir sanat” olduðu için deðil; oligarþinin emrindeki bir devlet dairesi olarak algýladýðý için.
Kendisine, oyun-arasý resmi ideoloji kakalandýðýný fark ettiði için.
Orada bir ýþýltý göremediði, kendinden hiçbir þey bulamadýðý, hatta çoðu kez kendisini kötü hissetmesi saðlandýðý için.
Ve bu algýsýnda haklý olduðu için.
Devletin neden tiyatrosu olmamalý?
Ben devletin sanat, kültür ve din “hizmeti” vermesini istemiyorum.
Belediyenin de kültürümü ve estetiðimi geliþtirmesini deðil çöpümü toplamasýný istiyorum.
En az üç sebeple devletin tiyatro yapmasýný istemiyorum:
Birincisi, adalet gibi temel bir görevini doðru dürüst yapamayan devletin, bireylere ve sivil topluma ait olan iþlere burnunu sokmasýný istemiyorum.
Zaten bu iþlere burnunu soktuðu için asýl iþini yapmadýðýný, ya da asýl iþini yapmamak için bu iþlere daldýðýný biliyorum.
Ýnsan için de geçerlidir bu. On tane iþ üstlenen kiþi muhtemelen hiçbirini iyi yapamaz.
Ama asýl önemlisi, asýl iþini iyi yapamaz.
Bizim nasýl düþüneceðimizle, nasýl inanacaðýmýzla, nasýl ibadet edeceðimizle, ruhumuzun nasýl inceleceðiyle ilgilenen devletin mahkemelerinde dava dosyalarýnýn birikmesi, depolarýnda kaybolmasý, adaletin gecikmesi ve yanlýþ tecelli etmesi kadar doðal bir durum yoktur.
**
Ýkincisi, devletin o alandaki varlýðý sivil toplumu yani sanatýn yeþereceði asýl topraðý kurutup çoraklaþtýrdýðý için istemiyorum.
Haksýz rekabet var ortada.
Týpký KÝT’lerin veya devlet þirketlerinin piyasa rasyonalitesini bozmasýnda olduðu gibi, özel tiyatrolar da, kendileriyle ekonomik olarak rekabetin mümkün olmadýðý ve bazen 1 TL’ye bilet satan devlet tiyatrolarý karþýsýnda ayakta kalmakta zorlanýyorlar.
Oysa bu ülkede bir gün bugünkü tiyatro imitasyonunun yerini sahici bir tiyatro alacaksa, bunun için asýl yaþamasý ve yaþatýlmasý gereken özel tiyatrolardýr.
Kamu otoritesine ihtiyaç duymayacak kadar özgüvenli, onu eleþtirebilecek bir özgürlük temeline sahip, devlete deðil sanatseverlerin desteðine yaslanarak ayakta duran özel tiyatrolar.
Bugün vergi borcu yüzünden yurt dýþýna çýkamayan sanatçýlarý olan özel tiyatrolar…
**
Üçüncüsü, kültür ve sanat dediðimizde, doðasý gereði sübjektif bir alandan söz ediyoruz.
Bir an için “sosyal devlet” ilkesi adýna devletin sanata destek vermesine karar verdik diyelim; bu karar doðrudan tiyatro kurmak þeklinde olmak zorunda mý? Yoksa vergi indirimi gibi yöntemlerle mi yapmalý bunu? Tabii bu durumda, bu sanattan almadýðýmýz vergiyi neden baþka sanatlardan veya baþka kesimlerden, örneðin iþçiden veya esnaftan almanýn mantýðýný da açýklamamýz gerekecek.
Açýkladýk diyelim. Burada da iþimiz bitmiyor. Devlet o sanatý nasýl destekleyecek? Sanat politikasýný nasýl belirleyecek? Örneðin hangi eserlerin sahneleneceðine kim karar verecek?
“Sanatçýlar” dediðinizde sorun çözülmüþ olmuyor. O sanatçýlar nasýl seçilecek? Kimlerden oluþacak? Bir kez seçtiniz diyelim, týpký Türkiye’deki yüksek yargýnýn eski yapýsýnda olduðu gibi, bu hep böyle mi devam edecek, yoksa bir sonraki hükümet veya belediye, bu konuda düzenleme yapma konusunda önceki kadar yetkili mi olacak?
Ýþte þehir tiyatrolarýnýn yönetiminde belediyenin belirleyici olmak istemesi üzerinde bugün tartýþtýðýmýz sorun bu.
Aslýnda baþtan beri bu bir sorundu; ama bu ülkedeki vesayet rejimi dolayýsýyla “çevre”den gelen siyasi aktörler ses çýkaramadýðý için sorun yokmuþ gibi görünüyordu. Þimdi görünürlük kazandý; çünkü güçler dengesi demokrasi lehine deðiþmeye baþladý. Ülke demokratikleþtikçe, daha önce statükoyu konsolide edecek biçimde kurulmuþ olan vesayet kurumlarýnýn yapýsý da sorgulanmaya baþlandý.
Sanattaki vesayet de böylece dokunulur hale geldi.
**
Bazýlarý için kabul etmek güç olabilir ama eðer devletin bir sanat politikasý olacaksa, devlet tiyatro iþletecekse, demokrasilerde bunun koþullarýný seçilmiþ siyasi aktörler belirler. Onlarýn sanat anlayýþý da doðal olarak sürece yansýr.
Yani eðer oligarþiden deðil demokrasiden söz ediyorsak, bu konudaki yetki tartýþýlmaz biçimde “demos”a ve onun seçtiði meþru iktidarlara aittir. Siz onlarýn sanat anlayýþýndan hoþlanmayabilirsiniz; ama yapacaðýnýz bir þey yoktur.
Çok muhtemeldir ki onu seçen insanlar da sizin sanat anlayýþýnýzdan hoþlanmamaktadýrlar.
Ve siz bu gerçeði “biz aydýnlar, sanatçýlar” söylemiyle deðiþtiremezsiniz. “Sanatçýlarýn kendi kendisini yönetmesi” olarak sunulan ama aslýnda “belirli bir sanat anlayýþýna veya ideolojiye baðlý sanatçýlardan oluþturulan bir mekanizmanýn sürekli yönetmesi”ni demokrasiye atýfla meþrulaþtýramazsýnýz.
Ne ahlaki bir temeli var bu talebin, ne demokratik ve ne de hukuki.
Eðer “sanatçýlar kendisi belirlesin” derseniz, bu durumda Hükümet, hepsi demokrat veya muhafazakar sanatçýlardan oluþan bir mekanizma kurar; yani karar mekanizmasýný sadece sanatçýlardan oluþturur ve buna da karþý çýkamazsýnýz.
Dahasý, yarýn sosyal demokrat bir hükümet geldiðinde ve kendi sanat anlayýþýný tiyatroya yansýtmak istediðinde, muhafazakar sanatçýlarýn aðýrlýkta olduðu belediye tiyatrosu da “sanat adýna” buna direndiðinde, sýrf önceki dönemde bu tiyatronun karar mekanizmasý böyle oluþturulmuþ diye razý mý olacaksýnýz?
Hiç sanmýyorum.
Olmayacaksýnýz ve olmamak da hakkýnýz.
Bu yüzden de, “atýma arpa, bana top yumurta” misali, hem belediyenizin tiyatrosunda çalýþayým, hem hangi oyunu sahneleyeceðime ben karar vereyim, siz karýþmayýn, sadece maaþýmý ödeyin olmaz.
Siz bunu ancak kendi özel tiyatronuzda yapabilirsiniz. Orada muhafazakarlara da giydirebilirsiniz, çaðdaþ yaþamýn nimetlerinden de söz edebilirsiniz, hükümeti sýðaya da çekebilirsiniz.
Ama galiba yanlýþ bir yerde yanlýþ bir talepte bulunuyorsunuz.
Sevin veya sevmeyin, bu insanlar da sizin kadar hak sahibi bireyler ve onlar da sizi belirleyici yapanlar kadar hak sahibi bu statüyü deðiþtirmeye.
Biliyorum, “demokrasi acýtýr” ama alýþmaya çalýþýrsanýz siz de rahat edersiniz.
**
Aydýn ve sanatçý olmak, baþka insanlarýn sahip olmadýðý hiyerarþik bir üstünlük vermez hiç kimseye.
Çünkü demokraside “sen de kimsin?” diye sorar aþaðýlananlar.
Demokrasi bu yetkiyi verir onlara.
Bu baðlamda, sevdiðim bir yazarýn hayatý boyunca yazdýðý en kötü iki yazýdan da söz etmeden geçemeyeceðim.
“Kasaba ahlakýný bürokratlar eliyle tiyatroya taþýmaya kalkan zihniyet” veya “Erdoðan ve AKP yeniden aydýn düþmanlýðýný ön plana çýkarmaya, aydýnlara karþý cihada girmeye uðraþýyor” sözü Ahmet Altan’a hiç ama hiç yakýþmadý.
Çünkü Baþbakan, hakký olmayan bir talepte bulunmuyor.
Oysa belediyenin kararýný eleþtiren bazý sanatçýlarýn kullandýðý buyurgan dil, kendileriyle baþkalarý arasýnda bir hiyerarþi vehmettiklerini gösteriyor.
Ama bazýlarý, sanatçý olduklarý için adeta bizim onlara karþý borçlu olduðumuzu, kendilerine itaatte kusur etmememizi istiyorlar.
Bu yüzden de Baþbakan Erdoðan “siz kimsiniz” derken haklý ve onun bu tepkisi, yaþam biçimi yüzünden aþaðýlanan insanlarýn duyarlýlýðýný yansýtýyor.
Ýzlemeye geldiði tiyatroda, kendi vergisiyle maaþ alan “sanatçý” tarafýndan aþaðýlan baþörtülü kadýnýn duyarlýlýðýný.
Tiyatro Medresesi
Sevan Niþanyan bir davetiye göndermiþ.
Uzun zamandýr düþündüðü ve ilk bahsettiðinde beni de çok heyecanlandýran “Tiyatro Medresesi”nin tanýtým kokteyli, bu Cumartesi Ýzmir Þirince’de yapýlacak.
Ýsmi bile heyecan verici ve provokatif deðil mi?
Ayný zamanda da pek çok zihinsel kalýbý da altüst edici.
Ve asla bir devlet tiyatrosundan çýkmayacak bir isim.
Ýþte tiyatro olacaksa bu üretkenliðe, bu zekaya ve bu özgürlüðe ihtiyaç var.
Devletin düþmaný olduðu ve ancak özgürlük ortamýnda çalýþabilen zekaya ve ruha…
**
Devletin iþlettiði tiyatro, ancak diðer devlet iþletmeleri kadar baþarýlý olur.
Yani olmaz.
Çünkü devletin bastýðý yerde ot bitmez. Devlet eliyle sanat yeþermez. Devlet dairesinde sanat icra edilmez. Orada yaratýcýlýk olmaz, makbul görülmez ve istenmez.
Bütün devletler için böyledir bu.
Bu ülkede sanatýn geliþmesini istiyor musunuz?
O halde onu serbest býrakýn. Onu devletin “desteðinden” kurtarýn.
Tiyatronun gerçekten geliþmesini istiyor musunuz?
Bir de özgürlüðü deneyin.
Hani seksen yýldýr hiç denenmeyeni.