Türkiye Devleti, malum, çok sayýda sorunla doðmuþ, büyümüþ bir devlet; týpçý olsa idim, konjenital rahatsýzlýklar diyebilirdim herhalde.
Öte yanda da 2001 senesinde kurulmuþ, 2002’de iktidara gelmiþ, üç genel seçimde oylarýný sürekli arttýrmýþ bir siyasal hareket, AK Parti var.
Türkiye Devletinin kuruluþ ideolojisi ile AK Parti’nin kuruluþ ideolojisinin çok da örtüþtüðünü söylemek mümkün deðil.
Devlet de kurulduðu günden günümüze kadar AK Parti ile uðraþtý, darbe planlarý yaptý, resmi karalama kampanyalarý yürüttü, parti kapatma davalarý açtý, vs.
AK Parti yöneticileri þimdi Devletin artýk kendileriyle uðraþmadýðýný, uðraþ(a)mayacaðýný düþünüyorlar galiba ama bendeniz bu konuda biraz yanýldýklarý kanýsýndayým.
Devleti yasama, yargý, yürütme birlikteliði olarak tanýmlarsanýz AK Parti on senedir bu üçlemenin çok önemli bölümünü, artan bir ivmeyle bir ölçüde kontrolünde bulunduruyor.
Bir yanda kuruluþu için 1923 dediðimiz ama kökleri, gelenekleri çok daha gerilere giden bir devlet, öte yanda da bu devleti on senedir kontrol edebilen ama kuruluþ felsefesi itibariyle devletle tam da örtüþmeyen bir AK Parti.
Benim de aklýma söz konusu on sene zarfýnda Devletin mi AK Parti’yi, yoksa AK Parti’nin mi Devleti daha ziyade kendine benzettiði sorusu geliyor.
Böyle bir soru gerçekten demokratik bir devlette, Ýngiltere’de, Fransa’da çok anlamsýz kaçar ama bizim için maalesef hala bir anlamý var.
Bu soruya verilecek doðru cevabýn ve çýkarsamalarýnýn Türkiye toplumunun ve hatta belki de bölgemizin yakýn geleceðini, demokrasiyi, ekonomik büyümeyi büyük ölçüde belirleyeceðini düþünüyorum.
Kimin kimi kendine ne kadar benzettiðini analiz etmeye çalýþabilmek için Devlet ve AK Parti derken belirleyici özellikler olarak neleri anladýðýmýzý da belirtmemiz lazým.
Türkiye Devleti derken yapýsal olarak neler aklýma geliyor?
Býrakýn Milli Savunma Bakaný’na, Baþbakan’a bile baðlý olmayan bir Genelkurmay geliyor, tüm vatandaþlarýn vergisiyle finanse edilen ama yurttaþlarýmýzýn ancak bir bölümüne hizmet götürmeyi hedefleyen ve yasalarla statüsü aþýrý korunan bir Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý geliyor, bu iki kurumun, Genelkurmay ve Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn 1924 tarihinde ayný yasayla kurulduklarý tarihi gerçeði geliyor, Atatürk milliyetçiliði safsatasý þemsiyesi altýnda ýrkçýlýkla flört eden bir Türk milliyetçiliði geliyor, dolaysýz vergi alamayan, almayan bir devlet geliyor, eðitim-öðretim süreçlerini tevhid-i tedrisat yanlýþlýðý çerçevesinde tekeline almýþ ve kýskançlýkla bu tekelden vazgeçmek istemeyen bir devlet geliyor, insan haklarý konusunu milli bir konu zanneden bir devlet geliyor, evrensel hukuku iç hukukuna yansýtmakta isteksiz bir devlet geliyor, buram buram devlet kokan ama bir türlü aydýnlanmayan, aydýnlatýlmayan cinayetler geliyor, hala vazgeçilemeyen sabah antlarý geliyor, vs.
AK Parti dendiðinde ise benim aklýma ilk önce 2003-2007 dönemi geliyor, gözlerim ýþýldýyor, AB sürecinde alýnan mesafe, katýlým müzakerelerinin açýlmasý geliyor, Kýbrýs konusunda o berbat devlet politikalarýyla araya ciddi mesafe konmasý geliyor, ekonomik büyüme geliyor, doðrudan yabancý sermaye yatýrýmlarýnýn elli senelik toplamýnda 18 milyar dolardan, 2006 senesinde, bir senede 22 milyara çýkýþý geliyor, bütçe politikalarýnda adeta denk bütçenin yakalanmasý geliyor, dönemin Diyarbakýr Valisi, bugünün Baþbakanlýk Müsteþarýnýn olaylar karþýsýnda “Cana geleceðine cama gelsin” deyiþi geliyor, Baþbakan Erdoðan’ýn o meþhur Diyarbakýr konuþmasý geliyor, Anayasa’nýn 90. Maddesinde yapýlan ama yargýnýn direnci karþýsýnda pek de uygulanamayan o muhteþem deðiþiklik geliyor, vs.
2007 sonrasý, parti kapatma davasý sonrasý ve son olarak da 12 Eylül 2010 referandumu sonrasý ise iþlerin netliðinde bir bozulma gözlemleniyor.
Bir yandan azýnlýk vakýflarý konusunda çok insani, hukuki deðiþiklikler devam ediyor, Anayasa’nýn o korkunç geçici 15. Maddesi kaldýrýlýyor, global krize raðmen ekonomi kötü gitmiyor, ihracat 2012 senesinde 150 milyar dolarý aþabileceði yönünde sinyaller veriyor ama öte yandan da doðrudan vatandaþý ilgilendiren AB reformlarý erteleniyor, Sayýn Baþbakan “artýk benim için kürt meselesi yoktur, siyasal kürtçülük vardýr” ifadesini kullanýyor, “o yazýlarý gazetecilere yediririm” diyebilen bir Ýçiþleri Bakaný hala görevinde kalabiliyor, vs.; Hrant Dink ve Uludere muammalarýna girmek bile istemiyorum.
Bu soruyu bana birisi 2007 senesinde sorsa idi, çok net bir biçimde “AK Parti Devleti kendine benzetme olumlu sürecinde çok önemli mesafe aldý” derdim; bugün ise, tüm iyimserliðimi korumaya çalýþýyorum ama aklým doðrusu biraz karýþmýþ bulunuyor.
Ýnancým, temennim siyasi iktidarýn ve TBMM’nin 2003-2007 döneminin zihniyetini yeniden yakalayacaklarý.
twitter.com/KarakasEser