1929 ekonomik buhranýndan sonra , Amerika’da, sýnai yatýrýmlarý durmuþ, ekonomi dibe vurmuþtu. Ýþsizlik had safhadaydý.
Roosvelt ülkesini buhrandan kurtarmak için New Deal olarak bilinen bir dizi politika önerdi. Halk Baþkaný destekledi. Halktan %57 oy alan Demokrat Parti, Kongre’de New Deal yasalarýnýn geçmesi için gerekli çoðunluðu elde etmeyi, baþardý.
Ne var ki, Demokrat Parti’nin elde ettiði Kongre ve Halk desteðine raðmen, New Deal yasalarý Yüksek mahkemeye götürülmekten kurtarýlamadý.
Ulusal Sanayi Kalkýnma yasasý, ve o buhran yýllarýnda Amerika’nýn kaderini deðiþtirecek kadar önem taþýyan alt yapý projeleri, Yüksek Mahkemenin insafýna býrakýldý. Philadelphida’ki Otuzuncu Cadde Tren Ýstasyonu, Triborough Köprüsü, Grand Coulee Barajý.. Baþkan bu yatýrýmlarla ilgili yasa tasarýsýný 16 haziran 1933 de imzaladý. Fakat Yüksek Mahkeme, 27 Mayýs 1935’te, bu yasayý iptal etti ve anayasaya aykýrý olduðuna hükmetti.
Baþkan’ýn geri adým atmaya niyeti yoktu tabi. Radyodan halka seslenen bir konuþma yaptý ve özetle þunlarý söyledi:
‘Dört yýl önce size ilk kez hitap ettiðimde...büyük bir bankacýlýk krizinin ortasýndaydýk. Kongrenin verdiði yetkiyle ulustan ellerindeki tüm altýný kuruþu kuruþuna Birleþik Devletler hükümetine devretmesini istedik. Bugünkü durum o politikanýn ne kadar doðru olduðunu kanýtlýyor. Fakat neredeyse iki yýl sonra Yüksek Mahkemenin önüne geldiðinde, anayasaya uygunluðu yalnýzca beþe dört oyla onandý. Bir oyun deðiþmesi bu büyük ulusun tüm çabalarýný boþa çýkarýp, onu umutsuz bir kaosa sürükleyecekti. Aslýnda dört yargýç, bir özel sözleþmeden doðan hakla kesilen diyetin anayasanýn payidar bir ulus yaratmaya yönelik temel hedeflerinden daha kutsal olduðuna hükmetmiþ oldu....Amerikan devlet yapýsýný anayasanýn Amerikan halkýna tarlalarýný sürmeleri için verdiði üç ata benzetmiþtim. Bu üç at elbet devletin üç organýna yani Kongre, yürütme ve mahkemelere karþýlýk gelmektedir. Bugün bu atlarýn ikisi ahenk içinde iþ görüyor. Üçüncüsü öyle yapmýyor. ..geçtiðimiz dört yýlda yasalara hüsnü zanla yaklaþmaya yönelik aklý selim düstur bir kenara býrakýldý. Yüce Mahkeme yalnýzca hukuki bir organ olarak deðil, ayný zamanda siyasal kararlar alan bir organ olarak hareket etti.’
Sonuçta, Roosvelt yasama faaliyetleri için, çoðunluk elde etmeye çalýþmanýn zaman kaybýna neden olduðuna karar verdi ve ülkeyi kararnamelerle yönetmeye çalýþtý.
Benzer bir yasama-yargý mücadelesi daha sonralarý Arjantin ve Venezüela’ da yaþandý.
Arjantin’de iþler o hale geldi ki, yeni baþkanýn, Yüksek Makeme yargýçlarýný seçmesi bir ilke haline geldi.
Yüksek mahkeme üyeleri, Arjantin 1983 de demokrasiye geçtiðinde Raul Alfonsin tarafýndan atandý.
Dünyanýn farklý tarihlerde yaþadýðý bir çatýþmayý Türkiye 21. YY’da yaþýyor.
Yargý, Türkiye’nin ekonomik büyümesini, sivil ve demokratik siyasetinin geliþmesini amaçlayan çok sayýda projeye karþý çýktý. Bu karþý çýkýþýn ‘milli olmamakla’ suçlanmasý kadar doðal bir þey olamaz. Hakan Fidan’ý milli bir proje olan ‘çözüm ve çatýþmalarýn sona erdirilmesi’ çalýþmalarýndaki rolü nedeniyle tutuklamaya çalýþan bir yargýcýn milli bir görev yaptýðý nasýl söylenebilir?
Ama bu saik, yargýnýn tarihinde bir ilk deðildi kuþkusuz. Hakan Fidan’ý Oslo görüþmeleri nedeniyle tutuklatmak isteyenlerle, 90’lý yýllarda Kürt partilerini kapatýp, milletvekillerini meclis önünden yaka paça götüren yargýçlar ayný saikle davranmýþlardýr. AYM’de görev yapan yargýçlar, Kürt partilerini peþ peþe kapatýr ve seçim barajýnýn kalkmasýný engelleyen karara imza atarken, hiç de milli bir görev ifa etmiyorlardý. O kararlar olmasa, bizim milli meselemiz olan bir mesele, uluslar arasý aktörlerin içinde cirit attýðý, egemenlik alanlarý kurduðu bir mesele haline gelir ve sokaklar kan revan içinde kalýr mýydý?
90’lý yýllarýn faturasýný salt JÝTEM’e, Özel Harp Dairesine, PKK’ye çýkarmak ne kadar doðru bir tutum olabilir?
Türkiye’nin Avrupa’da ve dünyanýn baþka ülkelerinde yýllar yýlý insanlýða karþý iþlenmiþ suçlarla anýlan bir ülke haline gelmesinde, AYM’nin aldýðý kararlarýn payý nedir?
Bu kararlar mý, milliydi?
Sayýn Haþim Kýlýç’ýn hep yarým kalmýþ , güç karþýsýnda bir o yana bir bu yana savrulup durmuþ ‘dönem demokratlýðýna’ güvenmemizi isteyenler, ‘Ergenekon sürecinin’ sahte demokratlarýna bir baksýnlar derim.
O þaibeli sürecin ‘demokratlarýndan’ geriye ne kaldý, hatýrlayan var mý acaba?