Türkiye, kýrk küsur yýl önceki devlet anlayýþýnýn, inþasýna maddi manevi desteðini esirgemediði bir örgüte karþý bugün bir beka mücadelesi veriyor.
Ve ben bu beka mücadelesine baktýkça, bu beka mücadelesinde hayatýný kaybeden gençlerimizin cenaze törenlerine katýlýp, Kürt ve Türk analarýn, Kürtçe/Türkçe yaktýklarý aðýtlarý dinledikçe, devletin vaktiyle iþlediði suçlarý yeniden hatýrlýyor, affedemiyor ve bu suçlarýn hiçbir zaman doðru dürüst sorgulanmamýþ ve aydýnlatýlmamýþ olmasýna içimden kahrediyorum.
***
PKK’nin kuruluþu, cumhuriyet tarihi boyunca halka, demokrasiye, sivil siyasete ve Türk Kürt kardeþliðine karþý hayata geçirilmiþ en büyük devlet taamüdü ve en büyük suçlardan biridir.
Türkiye, þimdi vaktiyle iþlenmiþ bu devlet suçunun bedelini ve kefaretini ödüyor.
Ve maalesef devletin içindeki gruplarýn iþlediði bu suçun yarattýðý sonuçlar, artýk Türkiye’yle sýnýrlý deðil.
PKK’yi kurdular ve siyasi ortamý; onun geliþebileceði, þiddet ve teröre mesafeli, yýllar yýlý demokratik ve sivil bir siyasi zeminin geliþebilmesi için mücadele eden, bu yolda aðýr bedeller ödeyen, diðer Kürt grup ve partilerinin tasý taraðý toplayýp sahadan çekileceði bir þekilde yeniden dizayn ettiler.
Bu aþamadan sonra suça ortaklýðýn sýnýrlarý geniþledikçe geniþledi, faili meçhul cinayetler, köy boþaltmalar, siyasi infazlar.. Kollektif suçlar þimdi Türkiye’ye sýðmýyor artýk.
Bir zamanlar devletin, bir iç siyaset malzemesi olarak, ayný zamanda askeri vesayetin devam etmesi ve Türkiye’nin onu bekleyen bir kader gibi gerçekleþtirmesi gereken tarihsel sýçramasýný engellemek için kullandýðý bu örgüt, þimdi uluslararasý bir konsorsiyuma, yeni Haçlýlarýn ve onlarýn Ortadoðu’daki iþbirlikçilerinin çatý örgütüne dönüþmüþ durumda.
Bu çatý örgütü, parlamentoda temsil edilmesine, bütün bir bölgenin belediyelerini yönetmesine ve altý milyon oy alabilmesine, dünyanýn en büyük Kürt þehrinde, Ýstanbul’da 3. parti olmasýna raðmen, tuttu Türkiye’ye karþý þehirlerde devlete karþý yeni bir savaþ açtý.
***
Cuma günü Nusaybin’de þehit edilen üç askerimizin cenaze töreninde, yükselen feryatlarý dinlerken, aklým bir yandan da, hikayenin baþladýðý ya da baþlatýldýðý yýllardaydý..
‘Keþke olmasaydý’ gibi bir hafiflikle açýklanacak yýllar deðil bu yýllar..
Diyarbakýr Cezaevi, Bekaa’ya militan devþirilen bir yer ama ayný zamanda, 90’lý yýllarda ve bu defa JÝTEM saflarýnda tetiði çekecek olan yüzlerce PKK itirafçýsýnýn gelmekte olan o alacakaranlýk yýllarýna hazýr edildiði bir cehennemdi.
O cehennemden kurtulanlarýn çoðu soluðu Bekaa’da aldý, tahmini olarak söyleyecek olursak 500 kadarý da, itirafçý adý altýnda, JÝTEM saflarýnda birer kollektif katile dönüþtürüldüler. Bazýlarý da infaz edilip bilinmeyen yerlere gömüldüler.
***
Musa Anter cinayeti, iþte o yýllarda, 1992 yýlýnýn Eylül ayýnda Diyarbakýr’da iþlendi. Musa Aðabey, evime misafir etmek istediðim o gecede hayatýný kaybetti, Musa Aðabey’e kurulan o tuzaðýn içinde buldum kendimi, suikastten aðýr yaralý kurtuldum ama hayatým da baþtan sona deðiþti. Bütün bunlarý yýllardýr anlatýp duruyor ve bu cinayetin izini sürüyorum. Bu konuda çýkan haberleri, açýklamalarý en ince ayrýntýsýna kadar takip ettim. Korkunç bir bilgi kirliliði söz konusuydu. Yaþadýklarýmý fýrsat buldukça anlattým, dezenformasyon ve bilgi kirliðiyle mücadele ettim. Savcýlara, mahkemelere ifadeler verdim ve bu davanýn bugünlere taþýnmasý için elimden gelen her þeyi yaptým. Sonra bir yüzyýlý gözler önüne seren, kolay kolay yazýlamayacak olan bir esere imza attým:
Kuþatmadan Ýnfaza Musa Anter Cinayeti.
***
Aradýðým, peþine düþtüðüm hakikat benim de yaþadýðým maðduriyeti barýndýrýyordu. Ama en önemlisi bu hakikat, hayatýný Kürt davasýna vakfetmiþ Musa Anter’in trajik yaþamýna da ýþýk tutan bir hakikatti.
Anter davasý Ankara’da görülüyor. Eðer bundan sonra, devlet, elindeki bilgileri paylaþmaya razý olursa, PKK ve JÝTEM içindeki gruplarýn, iþbirliði yaparak bir Kürt aydýnýný önce kuþatýp sonra da nasýl infaz ettiðini bütün açýklýðýyla öðrenmiþ olacaðýz.
Musa Anter cinayeti, bilhassa Abdulkadir Aygan’ýn o gecede olup bitenleri anlatmasý sonucu bugün kýsmen aydýnlanmýþ bir cinayettir.
Ýnfaz gecesini JÝTEM planladý ve infazý JÝTEM gerçekleþtirdi.
Ama devletin elindeki bilgileri paylaþmak istememesi nedeniyle, PKK’nin o dönem üst düzey yöneticilerinden olduðu söylenen bir kiþinin Anter’i Diyarbakýr’a çaðýrdýðý ve JÝTEM’e havale ettiði gerçeði hala aydýnlanabilmiþ deðil.
Bu gerçeði PKK’nin çýkýp da aydýnlatmasýný elbette bekleyemeyiz. Ama baþta MÝT olmak üzere, devletin ilgili kurumlarýnýn da devlet sýrrýdýr deyip, bir zamanlar PKK ve devlet içine çöreklenmiþ gruplarýn beraber iþlediði suçlarýn, devlet sýrrý bahanesiyle üstünün örtülmesine izin veremeyiz ve ben bir maðdur ve bir milletvekili olarak bedeli ne olursa olsun, buna hayatým boyunca karþý çýkacaðým.
Kimin elinde belge, bilgi varsa ve onu mahkemelere sunmuyor ama bilgi kirliliði yapýyorsa, namerttir ve alçaktýr!..
***
Ortada büyük bir soru var:
Musa Anter’i Diyarbakýr’a çaðýran ve Yeþil’in “PKK’nin kafa adamý” dediði bu üst düzey PKK’li kim?
Anter davasýný anlamak ve anlatmak için bir köþe yazýsý elbette yetmez. Ama yine de son duruþmada Mehmet Eymür’ün ifadesi dahil, polemiðe ve benim sosyal medyada linç edilmeme yol açan bir takým suçlamalarýn ne anlama geldiðini ve kime, nasýl hizmet ettiðini yazmaya ve mahkemede anlatmaya devam edeceðim.
PKK’yi kurdurmak bir devlet günahýydý, Musa Anter cinayeti bu günahýn bir parçasýdýr.
Bu günahý anlatmaya devam edeceðim.