Devran döner mi?

14 Aralýk travmasý sonrasýnda yaþananlara bakýlýrsa, evet. Belki de daha önemli sual þu: Gerçekten devran döndüðü için mi bunlar yaþandý? 

Gelinen noktada, Polis-Savcý-Hâkim dokunulmazlýðý kalkanlarýn, iþlenen cürümlerde malum þüpheli olmalarýnýn derdine düþmeleri beklenir. Ancak bunu yapmadýklarý gibi, ‘bir gün devranýn döneceðini’ tehdit tadýnda ve temenninin ötesinde dillendirmekten baþka söyleyebildikleri bir þey de yok. Yýllardýr ardý ardýna iflas eden kehanetlerine ve sürekli boþa çýkan tarihi kýrýlma beklentilerini her seferinde güncellemek zorunda kalmalarýna raðmen, misyoner akýl ‘yeni bir ümit’ icat etmekten kendisini alýkoyamýyor.

Tehir ettikleri bir hayatý yaþýyorlar. Zaten zamanla, bu denli varoluþsal sýkýntýlarýnýn olmasý felaketlerinin en önemli unsurunu oluþturdu. Yýllarca devranýn dönmesini bekleyip durdular. Tedbir marifetiyle, ukbada dönecek devrana dair icat ettikleri ruhsatlarý dünyada kullanýp durdular. Hem dünyevi hem de uhrevi anlamda ‘zaman’a kast ettiler. Zaman’ýn sahibini unuttular. Musibetten berî, hijyenli, sürekli baþarýlý, kusursuz bir küresel Truman Show kurgulamaktan hayatý ýskaladýlar. Bu keþmekeþin içinde, aslýnda 14 ve 17 Aralýk oldukça sýradan geliþmelerden baþka bir þey deðil.

Devran elbette dönüyordu. Hele ukbada muhakkak dönecektir. Oysa tam da arzuladýklarý þeyi, 17 Aralýk’ta bizzat kendilerinin imkânsýz bir misyona dönüþtürdüklerinin farkýnda deðiller. 17 Aralýk’ta, yolsuzluðu darbe giriþimi sýrasýnda meþru siyasetin kafasýna dayadýklarý silahta bir susturucu olarak kullanmasalardý; þimdilerde ergen bir sýzlanmanýn, geç kalmýþ, acemi ve taklitçiliði fena halde sýrýtan eylemlerin ana sloganý boþa çýkmayabilirdi. Sadece 17 Aralýk için de deðil, ellerini bulaþtýrdýklarý hiçbir iþte, devran zihinlerinde kurguladýklarý tarzda dönmeyecek. ‘Çuvaldýzý bile olmayan muhabbet fedaileri’ polis ve yargý marifetiyle imza attýklarý eylemlerde fazlasýyla iz ve delil býrakmýþ durumdalar.

Þimdi bugünün ve dünün hesabýný vermekteki zorluktan öte, devranýn dönüp de atide sorulacak hesabý dillendirmek durumundalar. Siyasalý nesh eden bir zaviyeden bakýnca, amorf hukuk dünyasýnda mahkemeler kurup, kararlar çýkartmak mümkün olabilir. Oysa hukuk düzeninin polis aparatýyla beraber 17 Aralýk’ta bizzat Paralel Yapý tarafýndan laðvedilmesiyle ortaya fecaat bir durum çýkmýþtý. Siyasetin müdahalesiyle önce ‘düzen’ ayakta tutuldu, ardýndan da ‘hukuk’ zar zor tesis edilebildi. Yarýn “devran dönünce hesap sorulacak” tehditleri, bir hukuk tesisi arzusunu ifade etmiyor. Aksine, külli bir intikam talebinden baþka bir þey deðil. Bunun ismi ise hukuk deðil, iktidar mücadelesi. Öyle olduðu için 17 Aralýk’ta mahkemeler adliyelerden fazla meydanlarda kuruldu. Çünkü mahkemelerde ülkenin vasatýný temsil eden siyasi hareketi deðil, en fazla yanlýþ yapanlarý mahkûm edebilirsiniz.

Beddua kývamýndaki ‘devran dönecek dünyasý’, Gülen Grubu’nu bir süre motive edecektir. Son tahlilde, ‘devrimci halk savaþýný’ kazanacaklarýna ve kaybettikleri mevzilerini geri alacaklarýna inanmalarý gerekiyor. Bu noktada yalnýz olduklarý da söylenemez. Memleketin bütün tutarsýzlarý, yaþanan dönüþümün boþluða düþürdüðü bütün aktörleri, kurucu siyasetin aðýr yükü yerine salt muhalefete ram olmuþ bütün isimleri etraflarýna toplanmýþ durumda. Böylesi karmaþýk ve gürültülü bir güruhun memleket vasatýný ürkütmemesi düþünülemez.

Öyle ki, bir anda 2010 vesayet öncesi dönemin bütün mimli aktörleri, paralel bir düzlemde sýralanmýþ durumdalar. Bu manzaraya bakan millet; ayný anda 28 Þubat’ý, 27 Nisan’ý, darbecileri, Ýslamofobikleri, Kemalistleri, yabancý baþkentleri vs. görme imkânýna kavuþmuþ oluyor. Farkýnda olmadan milletin iþini kolaylaþtýran bir imtihaný milletin önüne kendileri koyuyorlar. Millet de ortaya çýkan aktörlere bakýp bir karar vermek durumunda kalacak; geçmiþteki kýrýlma anlarýnda ayný aktörlere dair oluþturduðu kanaatleri doðrudan kararlarýný þekillendirecek.

Bu noktada, devranýn döndüðü doðru deðil. Zira millet ortada dönen bir þey görmüyor. Yaþananýn ‘ilkel bir deja vu’ olduðunun fazlasýyla farkýnda. Milletin, sicil kayýtlarýný olabilecek en olumsuz þekilde zihnine mýhladýðý aktörlere meyletmesi için gerçekçi bir düzlem yok. Yapabilecekleri tek þey, AK Parti’nin kendilerinden daha kötü olduðunu anlatmak. Bu kötülüðü dillendirdikçe milleti daha fazla tahrik edecekler, AK Parti’nin kendi menkýbesini menfi veya müspet yaþamasýna müdahale hissi doðuracaklar, seçme iradesinin vesayet altýna alýnacaðý duygusunu harekete geçirecekler ve devran sadece kendileri için dönmeye devam edecek.