Devrim kanunlarını çiğneyen bir devrimci!

Hiç de merak etmiyorduk... Kökeniniz nedir? Nerden geldiniz? İnanç tercihleriniz nelerdir?

Meraksızlığımızı biraz da size borçluyduk.

SSK Genel Müdürü bulunduğunuz dönemde, hakkınızdaki tevatürlere ve köken bilgisi iddialarına karşı takındığınız kayıtsız tavır “özellikle” takdire şayandı.

Hiç oralara girmiyordunuz.

Bu konuda bir kompleksiniz ya da karın ağrınız yokmuş gibi davranıyordunuz.

İyi de ediyordunuz.

Kamuoyu “Tuncelili” olduğunuzu biliyordu oysa... Hoşlanmayacağınız ifadesiyle söylersek, Dersimli...

Neden “hoşlanmayacağınız” dedim?

Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesi konusunda bir yasa teklifi hazırladığını söyleyen halaoğlu Hüseyin Aygün’ü “Şimdi zamanı değil” diye püskürtmüştünüz. Seyit Rıza’ya iade-i itibar konusundaki girişimleri yahut çalışmaları da, aynı şekilde, püskürtmüş, galiba bu işin doğru olmayacağını (en azından “şu günlerde doğru olmayacağını”) söylemiştiniz.

Neyse, Dersimliydiniz ve nereli olduğunuz bilgisi çok da gerekli değildi.

Hem, bize ne! Kime ne! Başkalarına ne!

Herkes bir yerliydi sonuçta.

Fakat, ilginç bir şey oldu.

Daha doğrusu, ilginç bir işe “aracılık” ettiniz.

CHP genel başkanlığına kurulur kurulmaz, kökeninize ilişkin bir araştırma yaptırttınız yahut yapılmasına önayak oldunuz. O sıralarda Hürriyet gazetesinde yazan büyük tarihçi Soner Yalçın, sizin öz Dersimli olmadığınızı, Dersim’e Horasan illerinden geldiğinizi iddia etti.

Horasan’dan çıkıyorsunuz.

Bir kol Hicaz taraflarına uzanıyor.

Diğer kol Anadolu’ya varıyor.

Bir süre Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde eğleştikten sonra, Konya ovasına, oradan da Akşehir’e uzanıyorsunuz. Nasrettin Hoca’yla akraba oluyorsunuz, filan... (Herhalde kız alıp kız verdiniz; bu suretle akrabalık tesis ettiniz... Soner Yalçın daha da ileri gitmiş, “Nasrettin Hoca’nın torunu” olduğunuzu yazmıştı... Olabilir miydi? Neden olmasın! Demek ki, yürüyen merdivene ters binme numaraları, çene hizasına kadar yükseltilmiş kum torbalarının arkasında durup “Bakın, terörist kurşunlarına karşı ayakta duruyorum, Erdoğan gibi çömelmiyorum” şeklinde meydan okuyuşlar dedeniz Nasrettin Hoca’dan mülhemdi.)

Horasan taraflarından gelmiştiniz, iyi hoş da, çözemediğimiz durum şuydu?

Soner Yalçın bu mühim “tarihsel bilgileri” niçin bizimle paylaşma gereği duymuştu? Siz niçin bu bilgilerin yayılmasına aracılık etmiştiniz?

Hiç de merak etmiyorduk oysa...

Meraksızlığımızı da, dediğim gibi, size borçluyduk.

Bizi böyle bir “borç” ya da “yükümlülük” altına sokmasaydınız da merak etmeyecektik.

Niçin kökeniniz konusunda bizi temin etmeye çalışıyordunuz?

Neyi kaçırmaya çalışıyordunuz ya da neyi göstermek istiyordunuz?

Fakat o da ne!

Tam “Horasan Türkmenlerinden Kemal Bey” gerçekliğine alışıyorduk ki, Hürriyet gazetesi muhabirini karşınıza aldınız ve “Seyyid” olduğunuzu, Peygamber soyundan geldiğinizi söylediniz.

Niçin?

Niçin ille de kendinize bir imaj yapıştırmaya çalışıyorsunuz ya da farklı bir aidiyet peşinden koşuyorsunuz?

Hadi bunu küçük, masum, tolere edilebilir bir “imaj edinme çalışması” sayalım ve üzerinde durmayalım...

Yaptığınız şeyin “devrim yasalarına” aykırı olduğunu bilmiyor musunuz beyefendi. Yüce önder, “Seyyid”, “Şeyh” ve “Hoca” gibi unvanların kullanılmasını yasaklamamış mıydı? Bu tavrınızla, “bir bir elden gitmekte” olduğunu söylediğiniz cumhuriyetin kazanımlarını daha da aşındırmış olmuyor musunuz?

Eskiden olsa “bana ne” derdim ama yaptığınız gereksiz “düzeltmelerden” sonra bana da dert oldu:

Kürt müsünüz, Türkmen misiniz, Moğol musunuz, Kazak mısınız, Kıpçak mısınız, Tatar mısınız, Arap mısınız, Acem misiniz?

Nesiniz?