Devrim öyle değil, böyle olur!

Tuzu kuru efradının desteklediği Gezi eylemleri, “devrim”diye nitelendirilmişti...

Ece, “Buna devrim diyebilir miyiz Banu” diye coşmuştu.

Banu, “Resmen devrim... Benim de içimden devrim demek geçiyor Ece” diye mukabelede bulunmuştu.

Bu devrimde bazı gençler öldü. Biri, polis komiseriydi...

Kaldırım taşları söküldü.

Barikatlar kuruldu.

Molotof bombaları atıldı.

Binlerce araç tahrip edildi.

Çirkin ve maksadını aşan pankartlar açıldı.

İktidar partisine oy vermiş insanlar “makarnacılar, kömürcüler” diye aşağılandı.

Eyleme katılmayan sanatçı ve yazarlara “mahalle baskısı” uygulandı.

Daha fazla kaos için holdingler, basın kuruluşları, sendikalar, odalar, dernekler seferber edildi.

Koca koca adamlar “çapulcuyuz” dövizleri taşıdı.

İstanbul halkı haftalarca biber gazı soludu.

Gezi alanında “komün hayatı” karikatürleri sergilendi.

Devlet bu “kepazeliğe” daha fazla göz yumamazdı. Müdahale etti ve oyunu bitirdi.

Geride sadece “kuru gürültü” kaldı.

Bir de, bazı romantik arkadaşların kaleme aldığı bazı romantik kitaplar.

Devrimde bir “ilk” yaşanmıştı üstelik; devlet, sokak nümayişlerinden sonra ilk kez “müzakere masasına” oturmuştu. Ama araya ihtiraslı ağabeyler ve “hükümet devirme oyununa” kendisini kaptırmış “Merkel’in askerleri” girince, bu bir “kazanca”dönüştürülemedi. Olan da, hayatını kaybeden gencecik insanlara oldu.

Biz Merkel’in askerlerinden beklerken, devrim hiç beklenmedik birinden, Başbakan Erdoğan’dan geldi.

Hak-hukuk meseleleriyle “ilgiliymiş gibi” görünen Banu ve Ece hemşireler, kendilerinden geçip, “Ay bu bir devrim” diye ünlemediler ama Barzani’nin “Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Lideri” sıfatıyla Diyarbakır’da ağırlanması devrimdi.

Şivan Perwer’in 37 yıl sonra doğduğu topraklara dönmesi devrimdi.

Erdoğan ve Barzani’nin verdiği “kardeşlik” mesajları devrimdi.

İbo’nun “görüntüyü” tamamlaması ve “negiri” (“ağlama”) diye hançeresini yırtması devrimdi.

Bu devrimde de bazı ilkler yaşandı:

Resmi bir törende, Kürtçe ve Türkçe konuşmalar yapıldı...

Kürtçe ve Türkçe “kılam” okundu,

Kıyamet kopmadı.

İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, “Diyarbakır”ın tarihteki yerine vurgu yaptı.

İlk kez bir Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı “Kürdistan” sözcüğünü telaffuz etti.

Hemen telaşlanmayın...

Düne kadar “Kuzey Irak” diye geçiştirdiğiniz yer, “Kürdistan” adı verilen bölgenin bir parçasıdır.

Bir isimdir yani...

Bu ismi zikretmek Türkiye’yi bölmez, milli bütünlüğümüze halel getirmez.

Eskiden “Kürdistan” denirdi... Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda adlı adınca “Kürdistan milletvekilleri” vardı... Tıpkı “Lazistan milletvekilleri” gibi

Kaldı ki, bütün dünya böyle telaffuz ediyor. Bir şey olmuyor. Yine bir şey olmaz.

Erdoğan-Barzani buluşmasından ve bu buluşmaya eşlik eden görüntülerden sonra rahatlıkla şu yorumu yapabiliriz:

BİR: Türkler ve Kürtler, büyük bir milletin parçasıdır. Bu, bir kez daha tescil edilmiştir.

İKİ: Bölge bir barış havzası olacaktır... “Savaş” literatürden tamamen çıkmıştır.

ÜÇ: Silahlı mücadele meşruiyetini yitirmiş, “çözüm süreci” kazanmıştır.

DÖRT: Çözüm süreci tamama erdiren devlet, bunu “genel af”la taçlandıracaktır.

BEŞ: Elbette bu bir “devrim”dir.

Hasan Cemal artık “Bu Tayyip var ya... Sizi satacak!” diyemeyecek.

Bu da “ALTI” olsun.