Devrimi Taksim’den kovuyorlar yoldaşlar, acil tweet gönderin!

Sabahın ilk saatlerinden başlayarak, “Taksim’e polis müdahalesini” saniye saniye izledim.

İyi ki izlemişim...

İyi ki müdahale aynı anda birçok televizyon kanalında canlı olarak yayınlanmış.

Polis alana giriyor, Gezi Parkı’na müdahale edilmeyeceğini, eylemcilerin eylemlerine devam edebileceklerini söylüyor.

Sadece AKM’deki ve Atatürk Anıtı’ndaki yasa dışı pankartları söküp alanı kontrol altına alıyor ve işgale son veriyor.

Bu arada “masum çocuklar”dan bazıları taş ve molotof kokteyllerle polise saldırıyor.

Polisi alandan atmaya çalışıyor...

Resmi-sivil demeden, birçok aracı yakıyor.

Birçok dükkânı yağmalıyor.

Birçok vatandaşın yaralanmasına yol açıyor.

Ve kesif biber gazı.

İkinci fasıl akşama doğru açılıyor.

Pankartları sökülen “masum çocuklar”dan bazıları, işgal için tekrar alana girmek istiyor.

Yine arbede...

Yine molotof kokteyller...

Yine yakılan araçlar...

Yine yağmalanan dükkânlar...

Yine yaralanan insanlar...

Ve elbette kesif biber gazı...

İster inanın, ister inanmayın; bu görüntüler, bazı salim televizyon kanallarında ve güdümlü internet sitelerinde “Polis yine saldırdı” başlığıyla haberleştirildi...

Göz göre göre yalan...

Göz göre göre dezenformasyon...

Şimdi geriye çekilip soralım:

Bu görüntüler sizi mutlu etti mi arkadaşlar?

Ece Temelkuran hemşiremiz işgalin ilk günlerinde, “Devrim demek geçiyor içimden Banu... Devrim bu, devrim!” diye haykırıyordu.

Banu Güven, “Evet, galiba devrim Ece” diye kafa sallıyordu.

Harun Tekin bir yerlerden kafa çıkarıyordu: “Bakın, burada şiddet yok. Her şey yolunda... Bakın, bakın...”

 

Özgür Mumcu, “Böyle devam ederse birkaç belediye otobüsü daha yanar” diyordu.

Taksim şimdi yangın yeri...

Mutlu musunuz?

Maocu Kemalistlerin internet sitesi, “işgal” çığlıkları atıyordu... Her taşın altından “Recep Tayyip Erdoğan faşizmi” arıyordu... Taksim alanından “saniye saniye” devrim görüntüleri geçiyordu... “TOMA nasıl yakılır” türünden faydalı bilgiler veriyordu. Fethullah Gülen Hocaefendi’den “Taksim direnişçisi” yaratmaya çalışıyordu.

Memnun musunuz?

Böyle bir Taksim, böyle bir Gezi Parkı, böyle bir devrim mi düşlüyordunuz?

Peki sen Okan Bayülgen?

Peki sen Levent Üzümcü?

Peki sen Mehmet Ali Alabora?

Dünyanın tweetini attınız, dünyanın gazını verdiniz, dünyanın dezenformasyonunu yaptınız; amaçsız ve heterojen kitleleri illegal örgütlerin kucağına attınız...

Memnun musunuz sonuçtan?

Nihai hedefiniz “Köprü yapılmayacak... Havaalanı açılmayacak... Kanal İstanbul’dan vazgeçilecek... Enerji santrallerinin yapımı durdurulacak...” diyen Sevr heyetini başımıza sardırmak mıydı?

Bu muydu?

Şimdi niye suskunsun Okan Bayülgen?

Levent Üzümcü sen niye harıl harıl tweet siliyorsun? Bir suç mu işledin ki, delilleri yok ediyorsun? Devrimi Taksim’den kovuyorlar. Tweet yardımı göndermeyecek misin?

Sen Mehmet Ali Alabora... Niye Avrupa Parlamentosu’nun himayesinde, panel panel dolaşıp, “Beni hedef gösteriyorlar” diye feveran ediyorsun?

Peki sen “Buffalo avcısı”Cem Boyner?

Üç beş gariban çevrecinin sırtından hangi cürmünü aklamaya çalışıyordun?

Meselenin Gezi Parkı olmadığını söylüyordunuz...

Neydi mesele?

Sokak gösterileriyle hükümeti teslim alıp, “Sevr heyetine” yol vermek miydi?

Bu muydu?

Bu halka, bu ülkeye, bu insanlara bir açıklama borcunuz yok mu?

Bir özür borcunuz yok mu?

Efendim, biz otoritarizme karşı çıkıyoruz...

Aferin, çok iyi ediyorsunuz da...

Karşı çıkışınızı dayandırdığınız “totaliter dil”den ve tarihsel şerrinizden nasıl emin olacağız?