DHKP-C dün Çağlayan Adliyesinde savcı rehin aldı, terör örgütlerine kimlerin arka çıktığı anında ayan oldu!
Kaostan beslenen her zaman ki kadro aslında.
Darbe girişimi elinde patlayan paraleller... Ülke batsa “çok iyi oldu AK Parti de batacak böylece” diye sevinecek olanlar... Gezi’deki terörü görmeyip hala orada ölmüş gençlerin bedenlerini yağmalamaya çalışanlar! PKK’ya mütemadiyen “silah bırakma, Türkiye’ye karşı kullan o silahı” diye fısıldayanlar!
Hâkim siyasi iradenin ve toplumun gücüyle, aklıyla, sabrıyla, ferasetiyle baş edemedikçe terörden medet ummaktalar.
Sandık yaklaştıkça kaos konsorsiyumu da daha sık sahne alıyor.
Herkesin hür iradesiyle oy kullandığı, istenmeyenin iktidarda kalamadığı bir sistemde tercih edilmeyen olmak delirtiyor onları.
Bebek yüzlü televizyon starı teröre mazeret üretiyor, paralelin “parlak kafa”ları balçığa dönmüş zaytung mizahından medet umuyor.
Gezi’de, Kobani’de, 17/25’te her türlü manipülasyonu yapıp yayanların DHKP-C’nin terör eylemlerindeki pek steril halleri ise, ancak ikiyüzlülüklerine işaret.
Kaza ya da ihmalle yaralanan Berkin Elvan’ın ölümünden kendilerine ekmek çıkarmaya çalışan akbabaların, vahşice öldürüldüğü savcı iddianamesinde ve adli tıp raporunda belgelenmiş olan Yasin Börü için tek kelime etmemiş olması, cinayet ortaklığına dalalet değilse nedir?
Hükümet iş başına!
CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun daha geçen ay insanları sorumsuzca sokağa çağırdığını;
6/8 Ekim’de 52 kişinin hayatına mal olan çağrının sahibi HDP eş başkanı Demirtaş’ın “eğer barajı geçemezsek sokakta siyaset yaparız” dediğini;
Birleşik Haziran Hareketi adlı sol görünümlü faşist kıpırtının terör eylemlerinden medet umduğunu;
Hırsız, casus, ahlaksız paralelin her türlü düşmanlığı yaptığını bile bile, böyle mi devam edeceğiz?
Devlet-Hükümet, meşru haklarını kullanan, şiddetle arasına mesafe koyan, namusuyla yaşayıp olup bitene sabreden ama sabrı da taşmak üzere olan aklıselim sahibi büyük kitlenin sesine kulak vermek zorundadır.
Terör eylemi yapma, kargaşa çıkararak başkalarının haklarını geleceklerini gasp etme hakkını kullananların hak ve özgürlüğünden daha mı az değerli namusuyla yaşayanların hak ve özgürlükleri?
Toplum yaşananlara bakıp İç Güvenlik Yasası’na çoktan ikna oldu zaten.
Madem sokağı istiyor, şiddeti övüyorlar, yüz kapatıp savcının alnına silah dayamaya kadar varan bir özgürlük kullanımından bahsedebiliyorlar.
Harfiyen uygulansın o güvenlik yasası!
Kaçak imam, hırsız cemaat!
Aslında bugün niyetim paralel yapının 2010 KPSS sınavındaki hırsızlığı ile yargıdaki ve medyadaki yapılanması sayesinde bu hırsızlığı nasıl ört bas ettiğini yazmaktı.
DHKP-C terörü öne çıktı ama iki terör örgütünden birini seçmek durumunda da değiliz.
Önce beş yılın ardından yargı önüne daha yeni getirilebilen hırsızlığın ne olduğunu hatırlayalım.
2010 KPSS Eğitim Bilimleri sınavında tarihi bir kopya başarısına imza atmıştı paralel yapı.
İlk kez bir sınavda 3 bin 229 aday 120 soruda 100 ve üstü net yaparak yüzde 1’lik dilime girmişti!
Bu sonucun bir ölçü biçimi olan çan eğrisini yamultmasıyla olayın farkına varıldı.
Acayip bir şey olmuştu! 350 kişi 120 soruda 120 yapmıştı!
100 ve üstü net yapanların 324’ü evliydi!
Bunların hemen tamamı Gülen cemaatine ait okul ve dershanelerde görevliydi!
Sınav iptal edildi, yeniden yapıldı.
Ne oldu dersiniz?
Üstün başarılıların yarısı yenilenen sınava bir daha girmedi!
Girenlerden ise sadece ikisi 100’den fazla net çıkardı, 120 net çıkaran ise olmadı!
Aralarındaki telefon trafiği paralelin HSYK’daki, ÖSYM’deki, TÜBİTAK’taki, MEB’deki beli kırıldıktan sonra ancak ortaya çıkarılabildi.
Haram yemedik diyen paralel yapının haramdan başka şey yemediğinin, gençlerin ve ailelerin haklarını örgütlü şekilde nasıl gasp ettiklerinin ve devlet içinde nasıl hırsla yapılanmaya çalıştıklarının daha açık bir örneği olabilir mi?