Galatasaray, grupta 3’üncü olup Avrupa Ligi’ne katýlabilmek için; mutlak galip gelmek zorundaydý. Ama zaten derdi o deðildi... Çünkü Fatih Terim, takýmýnýnýn durumunu/kapasitesini/gücünü ve son zamanlardaki tatsýz futbolunu bildiði için; rezil olmamayý tercih eden bir futbol örgüsüne sarýldý. Bu yüzden kontrollu oynayýp, en azýndan yiyeceði golleri geciktirmek gibi; bir nedefi kollayýp duruyordu. Fakat o da olmadý... Goller çok geçmeden ve peþi sýra geldi.
***
PSG, baþlarda Sarabia ile kalemizi çok yokladý ve zorladý. Sonra herkes devreye girdi. Defans arkasýna çok adam kaçýrdýlar. O kadar sakin, seri ve kendilerinden emin oynuyorlardý ki; aradan yarým saat geçip gollerin gelmemiþ olmasýna aldýrmadýlar bile... Atacaklarýný biliyorlardý.
Galatasaray ilk yarýda, Belhanda ile uzaktan bir þut denemiþ; o da auta gitmiþti. Lemina’nýn da bir þutu vardý ama, o kadar cýlýzdý ki; ona þut demek komik olur. G.Saray’ýn bu yarýda baþka da yapabildiði bir þey olmadý.
***
Bizimkiler, her ikili mücadele yerlerde sürünen taraf oluyordu. Ayaða kalkamýyorduk. Emre Mor, özellikle ilk yarýda hiçbir pozisyonu yere düþmeden tamamlayamadý. Adam yokluðundaki zoraki golcümüzün ayakta duracak hali yoktu.
Sadece G.Saray’la deðil, diðer takýmlarýmýzla beraber; aðýr bir çöküþ dönemi yaþýyoruz. Türk futbolu, 70’li yýllarýn acizliðini ve çaresizliðini yeniden simge haline getirdi. Kulüpler bazýnda, topyekun dökülüyoruz...
***
Ligdeki Alanya maçýnýn tek baþýna kurtarýcýsý Muslera bile, bu kez ellerini kaldýrýp teslim oldu. Kalesinden yaptýðý degajlarýn neredeyse tamamý, PSG’li futbolculara gitti. Onun da ibresi ve dengesi þaþtý.