C. Baþkaný Erdoðan, (KADEM) ve ‘Aile, Çalýþma ve Sosyal Hizmetler Bakanlýðý’ iþ birliðinde, "Dijital Çaðda Ýnsan Kalmak" konulu olarak düzenlenen ‘Uluslararasý Kadýn ve Adalet Zirvesi'ne hitaben, 26 Kasým günü yaptýðý konuþmada, bunca karmaþýk ve çetin iç ve dýþ siyasî meselelerin dýþýna çýkarak, ilginç bir insanlýk meselesine deðiniyor ve ‘varýlacak noktanýn ‘dijital faþizm olacaðý’ný ifade ediyordu. Erdoðan’ýn dile getirdiði konularýn ne kadar hayatî olduðunun anlaþýlmasý için, özet olarak da olsa hatýrlamakta fayda var.
Tayyib Bey, özetle þöyle diyordu:
‘Gencinden yaþlýsýna, kadýnýndan erkeðine her kesimden insanýn telefonuyla, tabletiyle, bilgisayarýyla, internetiyle her an karþý karþýya bulunduðu dijital dünyanýn dýþýnda kalmak giderek daha da zorlaþýyor. (…) Eþref-i mahlûkât’ olan insaný merkeze almayan, ona hizmet etme gayesi taþýmayan hiçbir geliþmenin kýymetli ve kalýcý olmasý mümkün deðildir. Maddî ve manevî tüm ihtiyaçlarýyla insana hizmet için çalýþmayan her mekanizma sonuçta zulüm üretir. (…) Dijitalleþmenin en büyük zaafý, veri kontrolünün tekelleþiyor olmasýdýr. (…) Az sayýda þirketin tüm dünyanýn dijital verilerini kontrol ettiði bu çarpýk durum gelecekte yaþanacak çok büyük sýkýntýlarýn habercisidir. (…) Artýk dünyada savaþlarýn bile dijital tabanlý hale dönüþtüðü bir dönemde, böylesine bir güç temerküzünün yol açacaðý sorunlarý tahmin etmek zor deðildir. Ýnsanýn geleneksel hayat tarzýnda, çeyrek asýr gibi kýsa bir sürede yaþanan bu radikal deðiþimin sonu, doðru bir altyapýyla desteklenmez ve âdil bir anlayýþla yönetilmezse, modern köleliðe varýr.
Etnik ve dinî faþizmin acýlarýný asýrlarca çeken, sömürgecilik ve doymak bilmeyen kazanç hýrsýnýn aðýr bedellerini ödeyen insanlýðý bu tehditten korumak hepimizin görevidir.
Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleþmenin sonu faþizme çýkar. Dijital faþizme karþý hep birlikte mücadele etmeli, hep birlikte çözüm yollarý aramalýyýz. Elbette bunu söylerken dijitalleþmeyi reddetmeyi kastetmiyorum (…) teknolojiyi geliþtirenin de üretenin de, kullanýcý olan insana karþý sorumluluðunu sadece kazanç parantezine hapsetmenin önüne geçilmelidir.
Aksi takdirde, dünya yeni çekiþme, kavga ve hatta savaþ tehditleri ile karþý karþýya kalacaktýr. Sadece geçtiðimiz asýrda yüzlerce milyon insanýn hayatýna mal olan savaþlarýn yol açtýðý aðýr yýkýmlarý ve acýlarý unutmamalýyýz. (…) Dijitalleþme yoluyla yeni adaletsizliklerin, yeni haksýzlýklarýn, yeni ötekileþtirmelerin ortaya çýkmamasýný temenni ediyoruz.’
Evet, modernitenin sadece bizim toplumumuza deðil, bütün insanlýða hediye ettiði, yeniliklerin baþýnda gelen ve her þeyi ‘tuzruhu /asit sülfürik) gibi eriten bir þey olan, ‘dijital’ yenilikler konusunda Tayyib Bey böyle diyordu.
Gelinen bu nokta, denilebilir ki, George Orwell’in 1948’leri hayal ederek 1940’larda yazdýðý ve -1948’de olabilecekleri hayal ederek- adýna ‘1948’ dediði; ancak o zamanýn çok erken olacaðýný düþünerek ‘1984’ diye deðiþtirdiði romanýnda, modernitenin geliþimi sonunda ‘beynimizin birkaç santimetresi’ hariç, insanýn her þeyini kontrol edecek bir noktaya varacaðýný tahayyül ediþinden farklý deðildir. Orwell, ‘Büyük Birader’ dediði Devlet’in, her insan için bir numara vereceðini ve kiþinin hayatýnýn bütün bilgilerinin, o numaralý bilgi deposunda biriktirileceðini ve tabiatiyle bu bilgileri elinde tutan devletin elinde vatandaþlarýn da bir esir ve kukla haline geleceðini daha o zamandan tahayyül edebilmiþtir. "Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleþmenin sonu faþizme çýkar. Dijital faþizme Þimdi, Baþkan Erdoðan, ‘Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleþmenin sonu faþizme çýkar. Dijital faþizme karþý hep birlikte mücadele etmeliyiz.’ derken, Orwell’in tahayyül edip eleþtirdiði o duruma da iþaret ediyordu herhalde..
Tam da bugünlerde bir karikatür düþtü cep telefonuma.. Sâde, ama sahifeler dolusu yazýlarla anlatýlacak olan konular, teknolojik yenilikler ve modernite adýna ‘sosyal kontrol ve deðiþim mekanizmasý’nýn nasýl kurulduðu birkaç çizgiyle anlatýlýyordu: ‘Teknoloji dünyasýnýn tüccar görünümlü ajanlarý, Afrika’da, edeb bölgelerini otlarla kapayabilmiþ bir yoksul bir insana, bir dizüstü bilgisayarý getirip, ‘Modern dünyayla baðlantýda kalabilmeniz için siz bir alet getirdik..’ diyorlardý. Asýl cümle ise ikincisiydi: ‘Gelecek ay da anti-depresanlarý getireceðiz..’ (‘Anti-depresan’, derin psikolojik rahatsýzlýk ve çöküntüler için kullanýlan ilaçlar..)
Yani, o getirdiklerinin sonunu baþtan açýklýyorlardý.
Bugün, 20 sene öncesinde bile düþünülmeyen bir dünyadayýz.
30 yýl öncelerde, 1990’larda ise, internet’ten yavaþ-yavaþ söz edilmeye baþlanmýþtý. Yani, Orwell’in 1984’ için hayal ettikleri yeni yeni gerçekleþmeye baþlamýþtý ve ‘2000’li yýllarýn baþýnda internet kullanmayý bilmeyenler, okuma-yazma bilmeyen durumuna düþecek..’ diye yazýlar çýkýyordu dünya medyasýnda.. Aynen öyle olmadý mý?
Bugün, bilgisayar ve interneti geride býraktýk; cep telefonlarýndan, dünyanýn iyi-kötü her þeyinin beynimize ve hattâ küçücük çocuklarýn körpe dimaðlarýna bile boca edildiði bir çaðdayýz.
40 yýl önce ilk bilgisayarlarda dair konferanslarý dinlerken, bir hatip, ‘Bilgisayarlar onlarý kullananlardan daha akýllý deðildir..’ diyordu.
Bugün de, bu dijital teknolojiden faydalanmak ve zararlarýndan korunmak, irade sahibi insanlarýn elinde.. Ama, iradelerini kullanamayan veya henüz o yaþa gelmemiþ olanlarý nasýl koruyacaðýz?
NOT:
‘Müslümanýn en büyük sýrrý, Allah’u Ekber’de gizlidir ve onu açýkça ilân eder!’
Dünkü yazým üzerine, bazý iletilerde, Ýran’ýn en seçkin nükleer fizikçisi olan Muhsin Fahrizâde’nin katlinde, Ýran’ýn iç zaaflarýn bulunduðuna dikkat çekiþime serzeniþte bulunuluyordu.
Ben, müslüman coðrafyasýnýn kalbine, bütün emperial güçlerin elbirliðiyle, 72 yýl önce saplanan Ýsrail hançerini hafife almýyorum; ama, her þeyi ondan bilmenin onun karþýsýndaki mücadele azmini daha daha bir pelteleþtirdiðini belirtmek istiyorum.
Bu son saldýrý üzerine, Ýran Sav. Bakaný Huseyn Dehkan da, dün, ‘ülkedeki güvenlik sisteminde bir gedik olduðu’nu söylüyordu.
Bir baþkasý, üstelik de hapiste olan bir gazeteci, Muhammed Nurizâd’ýn, resmî izinli olarak hanýmýyla yaptýðý ve ‘youtube’da da yayýnlandýðý bilinen telefon görüþmelerinin sonuncusunda, ‘Ýran sistemi içinde Ýsrail casusu aranacaksa, bunun kim olduðu’na dair iddiasý daha bir sarsýcý idi ve ‘Ýnkýlab Muhafýzlarý Ordusu’nun Ýstihbarat Baþkaný’nýn adýný zikrediyordu, açýkça!!..
Bu itham, sadece þahsî veya ideolojik bir husûmet duygusuyla yapýlmýþ bir karalama mýydý; yoksa, her þeyi göze alarak yapýlmýþ bir suçlama mý?
Kezâ, Mahmûd Ahmedînejad’ýn C. Baþkanlýðý döneminde Natanz’daki Nükleer Merkez’e, Amerikalý bir uzmaný da götürmüþ olmasý ve o ziyaretin filminin taa o zaman, Ýran televizyonundan yayýnlandýðýnýn þimdi yeni hatýrlanýyor olmasý da ilginç deðil mi?
Ayný þekilde, ‘Bu cinayetin intikamýnýn er veya geç; ama, bizim belirlediðimiz bir zamanda, mutlaka alýnacaðý ve cevabýnýn verileceði’ne dair hýþýmlý nutuklarýn bugüne kadar, ‘Ýþte bu!’ dedirtecek bir örneðinin olmamasý da ayrý bir konu..
Dünya çapýnda zorluklardan söz edilecekse, yapýlamayacak olanlarýn söylenmemesi usûlü ittihaz olunmalý deðil midir?