Yollarda olunca, dünyada olup bitenleri takip edebilmek zorlaþýyor.. Âdetâ dünyadan kopuyor ve sizin ilgilendiðiniz dünyadan farklý bir dünyaya girmiþ gibi oluyorsunuz..
Ya internet olmuyor, ya da, var ise, zayýf.. Ve uðraþýyorsunuz- uðraþýyorsunuz; ama, sonunda, 'Baðlantý saðlanamadý..' notu ekrana düþünce sinir oluyorsunuz..
Sanki, eskiden böyle sýkýntýlar yokmuþ gibi geliyor insana.. Halbuki, ne sýkýntýlar çekilirdi..
'Hâfýza-i beþer nisyan (unutkanlýk) ile mâlûldür' diye boþa dememiþler..
50 yýl öncelerde, Ýstanbul dýþýna çýktýðýmýza, ilk iþimiz, Ýstanbul'a gidecek uçaklarýn gün ve saatlerini veya hangi otobüs þirketlerinin anlayýþ gösterebileceklerini anlamaya çalýþmak olurdu. Havaalanýna gidip, uçuþ personelinden rica ederek, yazýlarýmýzýn, Yeþilköy Havaalaný'ndaki irtibat bürosuna býrakýlmasýný ister, gazeteye de telefon edip oradan almalarýný söylerdik. Ya da, þehirlerarasý otobüs þirketlerinden rica ile, yazýmýzý Ýstanbul'daki yazýhanelerine býrakmalarýný saðlamaya çalýþýrdýk..
Þimdi o zorluklarla karþýlaþtýrýnca, þimdikiler zorluk bile sayýlmaz, belki biraz çýrpýnýþ..
*
Ama, yol boylarýnda karþýlaþtýðýnýz tablolara gelince.. Geçmiþe göre, tam bir felaket.. Evet, geniþ kitleler, internetten öðrendiklerinin çoðunu, hattâ onlarýn perde gerisi hayalî geliþmelerine dair dedikodular üzerine de oturtup öyle acayip yorumlar yapýyorlar ki; 'kesin doðru' imiþ gibi deðil de þüpheyle bakanlara 'siz anlamazsýnýz' havasýyla bakýyorlar..
Bir zamanlarýn mizah yazarlarýndan müteveffâ bir zâtýn matematikçi oðlu, güya; -bugünlerde katledilmesi, hemen her mahfilde çokça konuþulan- filânca kiþi için-, 'kendisine emanet edilen büyük meblaðlarýn üzerine oturmuþ da, onun için öldürüldü..' diyesiymiþ..
Bunu gerçekmiþ gibi anlatýp sonra da size sorduklarý zaman tabiatýyla susuyorsunuz.. Çünkü onlarýn dedikodu 'kaynaklarý'ndan bir þey almýyorsunuz.
*
40-45 yýl öncelerde de Lübnanlý çok ünlü, 'Mûsa Sadr' diye bilinen bir isim de kaybolmuþ ve Libya lideri Gaddafî'den on milyonlarca dolar alýp, sonra da hesabýný veremeyince onun tarafýndan öldürtülmüþ olduðundan söz edilmiþti, gayri resmî mahfillerde..
Ama, hele de Kaddafi'nin de öldürülmesinden sonra, o dosya da unutuldu, tamamen konuldu bir kenara..
*
Anadolu kahvelerinden, dünya siyaseti hakkýnda ahkâm kesen öyleleri var ki, yýllarca önce bazý tv. kanallarýnda sýk sýk konuþturulan Erzurumlu (bilmem ne ...) Aða vardý.. Þimdi, hayatta olsaydý, o bile, 'Yok Baboo, biz bunlarla yarýþamayýz..' deyip kenara çekilirdi, herhalde.. Çünkü onun zamanýnda böyle bir sosyal medya bataklýðý yoktu.
Bu iddialý tarih yorumlarýndan birisine de, evvelki gün bir kahvede çay içerken, uzaktan kulak misafiri oldum..
Neymiþ efendim, Lozan Antlaþmasý sýrasýnda filanca Paþa'ya milyonlarca dolar verilmiþ; o da bu paralarý, kimselerin sýrrýna eriþemediði Ýsviçre bankalarýna yatýrmýþ, sonra onun, çoook sonralarda bir parti lideri de olan oðlu, o paralarý almaya kalkýþýnca, özel yöntemlerle 'kanser yapýlmýþ' da, öldürülmüþ!
Gerçekten merak ediyor insan, 'Bunlar nasýl bir mizansenle kesin gerçek gibi anlatýlýyor?' diye..
*
Böyle birisine, bir tarihte, Hucûrât Sûresi'nde, 'Ey iman edenler, bir fâsýq size bir haber getirdiðinde.. Onu, tahkîk etmeden, araþtýrmadan kabullenmeyin..' meâlindeki âyeti hatýrlatýp; 'Bakýnýz, toptan reddedin deðil, tahkik etmeden kabullenmeyin!' denildiðini hatýrlatmýþtým da, karþýmdaki kiþi, 'Ben nereden tahkik edeyim..' demiþti..
Öylelerine, 'Tahkik edemezseniz', o zaman da susunuz..' mânâsýný hatýrlatmak bile netâmeli olabiliyor. Muhatabýnýzý hiç tanýmadýðýnýz için, 'O zaman susunuz!.' demek yerine, siz susuyorsunuz..
*
Bir baþka yerde.. Yine bir çay molasý.. O bölgedeki bir belediyenin yine muhalefetin, yani kendilerinin elinde olduðunu anlatan ve ona destek verdiklerini hissettiren 3-4 kiþi kendi aralarýnda sohbet ediyorlar, ama, bir taraftan da, 2 metre uzaklarýndaki, ve âþina olmadýklarý bana da , kendi yörelerinin nabýz atýþlarýný hissettirmek istiyorlar gibi havalarda yüksek sesle konuþuyorlar..
Yaþ seviyeleri de üç aþaðý- beþ yukarý, 60-65'lerinde.. 100 yýllýk rejimin resmî kabulleriyle bütünleþtiklerini hissettiriyorlar.. Birisi, 'Devlet bir takým ilkeler üzerinde yükselir..' diye bir ahkâm kesiyor Ve Tayyib Bey'in, 14 Aðustos günü, AK Parti'nin 23. kuruluþ yýldönümünde yaptýðý konuþmanýn özellikle bir bölümünü, 'birilerine umut vermeye, baþkalarýný da sindirmeye çalýþmak' þeklinde eleþtiriyor..
Hani, þu cümlelere:
'....Son dönemlerde kutsal deðerlerimize yönelik saldýrýlar arttý. Bunu artýk bir güvenlik meselesi olarak göremeyiz. Bunun baþka bir anlamý var. (...) Ezana, bayraða, camiye, Kur'an'a, cami cemaatine, kutsal deðerlerimize saldýrmayý aklýnýn ucundan geçirenin gözünün yaþýna bakmayýz. Açýk söylüyorum; ezanla, bayrakla, camiyle, cami cemaatiyle derdi olan, bu deðerlere husûmet besleyen, bu milletin evladý deðildir, bu milletin düþmanýdýr, ve en küçük müsamaha göstermeyiz" þeklindeki ifadelerden rahatsýz olmuþ..
*
'Hemþehriler, affedersiniz benim de istifade edeceðim þekilde konuþtuðunuza göre, o 'ilkeler' nelerdir ve kim belirler ve de devlet, kim veya nedir? dediðimde , birisi, 'devletin ilkelerinin ne olduðunu Cumhuriyet belirlemiþtir' dedi..
'Yönetim þeklinin adý, Cumhuriyet ise, bu ilkeleri devlet adýna, halkýn ekseriyetinin iradesi belirlemez mi?' dediðimde, 'O kadar da deðil..' havasýnda dikleþecek gibi oldular, ama, birisi diðerinin ayaðýna bastý, çaktýrmadan ve bir diðeri de, 'Hepimiz Müslümanýz.. 'deyince; 'Demek ki, cumhurun, yani halkýn ekseriyetinin iradesi hepimiz adýna belirleniyorsa, Tayyib Bey'in bu sözlerinden rahatsýz deðilsiniz.. Çünkü o sözleri, hepimize umut veriyor..' deyince, 'Tabiî- Tabiî..' diye konu tatlýya baðlanmýþ (gibi) oldu..
*
Faruk Nâfiz ne güzel söylemiþti:
'Henüz bana "Yolunun sonu budur!" denmedi,
Ben ömrümü harcadým, bu yollar tükenmedi.'