Demokratik ülkelerdeki yerel seçimler sadece, “kente kim daha iyi hizmet verir” arayýþýna sahne olur.
Türkiye de demokratik bir ülke olduðuna göre bu tespit bizim ülkemiz için de geçerli demektir; deðil mi?
Maalesef deðil…
Demokrasiler, ülkelerin sadece iktidarlarýna deðil; o ülkede yaþayan herkese; özellikle de muhalefet partilerine ve sivil toplum örgütlerine emanettir.
Demokrasiyi korumak, bütün kesimlerin ortak paydasý ve asgari müþtereðidir; her türlü farklýlýktan baðýmsýz olarak sahip çýkar, bu “zorunlu istikamet”i geçtikten sonra farklýlýklarýna dümen kýrarlar.
Ýþte bu tür ülkelerde parti ve adaylar, sadece “yerel hizmet” çerçevesinde deðerlendirilir.
Peki bir demokrasi için, “doðrudan veya dolaylý iþgal”den, “bölücü veya darbeci terör”den daha büyük tehdit olabilir mi?
Peki, bir ülkede bu tehditleri ciddiye almayan, tavýr koymayan kiþi veya kurumlara “demokrat” muamelesi yapýlabilir mi?
Soruyu somutlaþtýralým; emperyalist Haçlý kuþatmasýný ve aparatlarý olan FETÖ ve PKK/PYD’yi tehdit olarak görmeyen bir parti veya kiþiye, o ülkenin demokrasisi, belediyesi emanet edilebilir mi?
***
Þimdi bir elimizi vicdanýmýza, diðer elimizi de parti isimlerinin üzerine koyup, bu parametrelere göre dürüstçe deðerlendirelim.
Hiçbir zaman “millî” olamasa da ülkesinin bölünmez bütünlüðünü önemseyen bir çizgisi olan CHP, rakibini siyaset üreterek devirme beceremeyen Kýlýçdaroðlu döneminde etnik ve mezhepsel marjinalliðe savruldu.
Daha yýllar önce bu “sürüklenme”den rahatsýz olan Baykal, “CHP; HDP’lileþiyor” uyarýsýnda bulunmuþtu ama iþe yaramadý, buluþup; sarmaþ-dolaþ oldular.
HDP’yi, parti kimliðiyle ilk defa 7 Haziran’da Meclis’e taþýyan CHP oldu.
Bu partinin, terörü sonlandýrma gibi bir derdinin olmadýðý, tam aksine; siyaseti, PKK terör örgütüne alan açmak için kullandýðý net olarak ortaya çýkmasýna raðmen, CHP; 24 Haziran’da yine kendi oylarýyla barajdan çýkardýðý HDP’ye, teröre daha fazla hizmet imkâný saðladý.
Þimdi ise HDP, CHP’ye 7 ve 24 Haziran faturasý ödüyor.
Bu “ittifak”ýn, “Ne var bunda, sonuçta HDP de 5 milyon oy ile Meclis’e girmiþ meþru bir partidir” þeklinde savunulmasý mümkün deðildir.
HDP bir “operasyon” sonucu, hormonlu oylarla Meclis’e sokulmuþtur.
Zira HDP, Diyarbakýr baþta olmak üzere “torbada keklik” gördüðü illerde yüzde 15 üzerinde oy kaybetmiþ, bu kayýp CHP’nin güçlü olduðu illerden özel yönlendirilen oylarla telafi edilmiþtir.
Burada problem 5 milyon seçmenin oy vermesi veya iþbirliði yapýlmasý deðil, HDP’nin; terör örgütü uþaklýðý sebebiyle bu teveccühlere layýk olamamasýdýr.
HDP’ye oy veren Kürtler hendek terörü süreci ve sonrasýnda, bütün tehditlere raðmen ortaya koyduðu tavýrla HDP’ye “Terör örgütü ile iliþkini kes” demiþtir.
CHP, terör örgütünün kucaðýna koþan bir HDP ile iþbirliði yapabilmek için PKK ve PYD’yi “kardeþ” ilan etmek yerine, HDP’yi terör örgütünden uzaklaþtýrarak meþru siyaset alanýna çekmeye çalýþan bir tutum izleseydi, ayný eleþtirileri yapmak haksýzlýk olurdu.
CHP’nin, HDP iþbirliðini ilan edememesinin tek sebebi PKK iltisakýdýr.
Böyle deðilse; “HDP’de meþru bir parti” diyenler neden iliþkisini ilan edemiyor.
Hakeza Kýlýçdaroðlu, en kanlý darbe teþebbüsünde bulunan emperyalist uþaðý FETÖ’ye karþý da hiçbir zaman net bir tavýr koyamamýþ, tam aksine borcundan dolayý, darbeyi savunma zilletine düþmüþtür.
ÝYÝ Parti ise “Milliyetçilik” perdesi altýnda, FETÖ tipi kývrak figürlere imza atan bir proje partisidir.
Zira, Mehmetçiðimizi þehit eden Haçlý uþaklarýna “Mehmetçik” demek, HDP ile kolkola yürüyüp, sonra da “ÝYÝ Parti ile HDP’yi yan yana getirme çabalarýný çok çirkin buluyorum” diyebilmek ancak “FETÖ tipi kývraklýk”la mümkündür.
Bunlarýn demokrasi hassasiyeti konusunda fazla kafa yormaya gerek yok aslýnda.
PKK/PYD ve FETÖ ile nasýl mücadele edeceklerine dair bir beyanlarýný duyan oldu mu?
Bu konu, soðan-patatesten daha mý önemsiz ki sýra gelmedi!
Tam aksine, Türkiye’nin en büyük güvenlik tehdidi olan PKK/PYD hakkýnda, “Bize mi saldýracak” vurdumduymazlýðý içinde olanlarýn, hatta “terör örgütü” bile diyemeyenlerin yetki sahibi olmasý demokrasimiz için ciddi bir “güvenlik problemi” deðil midir?
Ýnsanlýk düþmanlarý ne zamandan beri demokrasiye, halk iradesine önem verir oldu bilmiyorum ama bir yanda, devletin emanet ettiði silahla, devletin baþbakanýný öldürmek için devletin helikopteriyle aramaya çýkan; þeref yoksunu FETÖ firarileri, öbür yanda Kandil dinazorlarý “Mutlaka oy verin” diye yýrtýnýyor.
Bunlar kimin asýna oy istiyor?
Demokratik bir ülkede, bir siyasi parti için, terörist ve darbecilerin o partiye oy istemesinden daha büyük felaket olamaz.
Buna muhatap olanlar, “Siz kimsiniz; kimin adýna; kimden oy istiyorsunuz” diyebildi mi?
Peki, “soðan kokusu”yla zihnimizi bulandýran bu omurgasýzlara nasýl güvenip de devleti teslim edeceðiz?
CHP’nin “biatçý” seçmeni için bütün bu gerçeklerin bir önemi yoktur.
Hatta adayýn bile önemi yoktur.
Dikkat edin, aday belirlenirken Kýlýçdaroðlu’nun “Yok artýk” dedirten uygulamalarýna isyan ederler ama sonra hepsi gözlerini kapar vazifelerini yaparlar.
31 Mart seçimlerine, tamamen kendi siyasi bekalarý açýsýndan hazýrlanan Kýlýçdaroðlu ve Akþener, “kararsýz ve küskün”lere, “Bu sadece yerel seçim, beka ile ne ilgisi var. Sadece kent yöneticisi seçeceðiz” söylemleriyle seçimi sýradanlaþtýrmaya çalýþýyor ama gittikleri her ilde “enflasyondan, iþsizlikten” bahsediyorlar.
Bu söylemler muhafazakâr kesimi, yýllardýr iktidar olmanýn ve alternatifsizliðin verdiði rehavetin de etkisiyle (çoðu da bireysel sebeplerden kaynaklanan) rahatsýzlýklarýný, hayat-memat mücadelesi olan seçime taþýmaya yöneliktir.
Sandýða gitmemenin veya “iktidara mesaj verme” oyununa gelerek bu partilere oy vermenin, ülkemize ve demokrasimize destek mi, yoksa köstek mi olacaðýný iyi düþünmeliyiz.
“Bir de bunlarý deneyelim” söylemi oltanýn ucundaki yemdir.
Vesayete, PKK’ya ve FETÖ kanserine karþý verilen mücadelede, derenin dibinden tepeye çýkarýlan millet iradesini hakim kýlma çabalarýnýn, bir tekme ile tekrar uçurumun dibini boylamasýna sebep olacaksa, bu bir “deneme” midir?
“Sadece kent yöneticisi seçeceðiz” diyen Kýlýçdaroðlu’nun, mesela Ýstanbul ve Ankara’yý CHP kazanýrsa yine ayný þeyi söyleyeceðini mi zannediyorsunuz?
Hemen ertesi günü, býrakýn cumhurbaþkanýný, sistemi bile tartýþmaya açacaklardýr.
Vesayet sistemine dönüþ Anayasa deðiþikliði gerektirir ama hem siyasi istikrar mumla aranacak hem de yeni sistemin bürokrasiye intikali akamete uðrayacak, sistem deðiþikliði bir “hilkat garibesi” olarak kalacaktýr.
Ýktidarýný terk etmemek için bin bir dereden su getiren bürokratik oligarþi keneleri tekrar ümitlenecek ve direneceklerdir.
Milletimizin “yeniden baþlama” feraseti daima çýkýþ yolu olmuþtur, AK Parti de böyle bir ferasetin ürünüdür.
Ancak þimdiki durum öyle deðildir, “alternatif” evsafýna haiz parti yoktur ve daha da önemlisi, mevcut iktidarýn zaaflarý “yeniden baþlamayý” gerektirecek noktada deðildir.
***
Ama bu gerçekler, AK Parti’nin hatalarýný görmeme anlamýna gelmemelidir.
Samimiyet sembolü bir lidere sahip olduklarý halde AK Parti’yi, Kýlýçdaroðlu gibi bir zillet sembolünün “erdem” tavsiyelerine muhatap edenler de; en az Kýlýçdaroðlu kadar beka problemidir.
Bir “dava gömleði” giyen kiþi, artýk “kendisi” deðildir.
Þahsî bekasýný ülke bekasýnýn önüne koyanlar, vatandaþtan uzaklaþanlar, ihale verilmediði veya aday gösterilmediði için küsenler elbette tepki görmelidir.
Ama bunun doðru yöntemi asla pireye kýzýp yorganý yakmak deðildir.
Seçmen, oylarýný; pusuda bekleyen “tilki”lere kaptýrmamalý ama sonrasýnda da, bütün rahatsýzlýklar masaya yatýrýlarak ciddi bir tedavi süreci baþlatýlmalýdýr.