Dikkat provokasyon çıkabilir!

Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Kayacık köyünde yaşananlar şunu bir kez daha ve net olarak gösterdi; çözüm öyle tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşmeyecek. Başbakan’ın Akil İnsanlar Heyeti’ni kabulü sırasında yaptığı açıklama da bunun başka bir ifadesiydi. PKK’nın en azından yarısı sınır dışına çıkmıştır şeklinde bir kanaat oluşmuşken öğrendik ki daha yüzde 15’i çıkmış.

Batı illerinde en çok sorulan soru “ne verdik de çözüm geliyor” iken Doğu ve Güneydoğu’da bu soru “biz ne alacağız” şeklinde soruluyordu. Bunun bir al ver süreci olmadığı, demokratikleşme ve siyasetle mücadele etme süreci olduğu birincil aktörler ağzıyla da teyid edildikten sonra bu sefer de eylemlilik halini olmasa da eylemlilik ruhunu canlı tutacak başka konular gündeme getirildi. HES’ler, kalekol yapımları ve korucu alımlarının durmaması...

Kalekolları ne yapmalı?

Bu talepler etrafında epeydir süregelen bir tazyik var ve bunlar heyet raporlarına da yansıdı. Ancak PKK kendini fes etmemişken, dahası çekilme umut edilenden daha yavaş seyrederken ve en önemlisi de örgüte yeni katılımlara kapının kapatıldığına dair bir açıklama yokken hatta yeni katılımlar olduğuna dair bilgiler havada uçuşuyorken devletin güvenlik tedbirlerini bir kenara bırakması gerektiğini söylemek en iyimser yorumla çelişkilidir.

Çözüm sürecine dair aşamalardan söz edeceksek şayet, güvenlik içerikli konularda evet, birinci aşama, ikinci aşama diyebileceğimiz bir sıralama yapılmalı. PKK’nın ülke içindeki varlığı ve tehdidi tamamen son bulmuş ise yeni karakol yapımı sorgulanmalı.

Fakat hem böyle bir durum yok. Ayrıca söz konusu kalekolların yapımına 2007 ve 2010 referandumu arasında artan baskınların akabinde karar verilmiş. Hantepe, Dağlıca, Aktütün baskınlarından sonra atılan manşetleri hatırlıyoruz. Derme çatma karakollarla sınır güvenliği sağlanır mı diye soruyorduk o zamanlar. Yapılmasın diye diretilen, protesto edilen kalekol inşaatlarına o zamanlarda niyet edildi.

PKK’nın çekilirken bir taraftan da inşaat firmalarının iş makinelerini yaktığını, hatta adam kaçırıp fidye istediğini de bu vesileyle öğrenmiş olduk.

Sürecin selameti için

Ya Lice’de yaşananlar... Olayın nasıl vuku bulduğu, hiçbir karartma uygulanmadan açıklığa kavuşturulmalı. Zira Kürtler için acı istiflerine eklenecek yeni bir acı olur bu olay. Ceylan Önkol gibi, Uludere gibi unutulmayacak acılardan biri haline gelir.

İçişleri Bakanlığı’nın çok hızlıca bir müfettiş tayin etmesi, Hüseyin Çelik’in açıklamaları, Gülten Kışanak’ın bu bir provokasyondur sözü, Emine Ayna’ya olayları sakinleştirmedeki rolü ve ilçe kaymakamının bu yüzden Ayna’ya teşekkür etmesi, yaşananların soğukkanlılıkla değerlendirildiğini ve olaydaki ihmal, kusur ve kasıt unsurlarının tez elden adli olarak da ortaya çıkartılacağını gösteriyor. Olması gereken de bu.

Sadece çözüm sürecin selameti açısından değil, hukuk devleti olmanın gereği bu olduğu için.

Tabii bu arada kalekol inşaatını protesto etmek için gelen ve ateşli bir eylemlilik içinde oldukları ifade edilenler için “bunlar uyuşturucu sabıkalıydılar” demek (öyle olsalar bile) Uludere’de öldürülen 34 genç için “kaçakçıydı onlar” demekten farklı değil. Bu ifadeler “uyuşturucu sabıkalı olmak ya da kaçakçı olmak öldürülmeyi mi gerektiriyor” sorusuyla karşılık buluyor.

Lice’de yaşananın en kısa sürede açıklığa çıkarılması hukuk devleti olmanın gereği. Bu tür söylemlerden kaçınmak da sürecin selameti açısından gerekli.