Bu memleketde baþbakanlarýn aþaðý yukarý hepsi konuþma özürlü:
Ecevit yalan söylemeyi beceremezdi, Çiller doðru söylemeyi... Demirel ise ikisi arasýndaki farký ayýrdetmeyi...
Eh, Erdoðan da yumuþak konuþmayý beceremiyormuþ, ne yapalým yâni? Elle gelen düðün bayram...
Meselâ “Ulan, hepiniz oradaydýnýz!” demiþ.
Dediyse dedi.
Beðenmiyorsanýz siz de “Ner’den biliyo’sun, ‘lan?” dersiniz olur biter.
Böylece resmî ve yarý resmî mükâleme ve muhâverelerimizde tâze bir hava da esmeðe baþlar. Asýrlarýn tozu silkelenmiþ olur.
Nedir o öyle Nûh-u Nebî’den kalma kliþeler?
Yok “...ýttýlâýnýza arzolunur.” yok efendim “...âidiyeti cihetine merbûten...” yok
“...iltifat ve teveccühât-ý samîmîlerinize teþekkürât-ý mahsûsamý iblâð ederim.” falan filan...
Yok mu bunun Türkçesi?
“N’aaber, ‘lan?”
“Saðol, anam! Ýhyâ etdin!”
“Öpüldün!”
Ayrýca yabancý konuklarla kucaklaþmak yerine yanaklarýndan birer makas almak da ortama dostâne bir hava yayýlmasýna yardýmcý olabilir.
Hattâ makas almadan önce sað elinizin þehâdet ve orta parmaklarýný makas gibi açýp yabancý konuðun yanaðýna uzatarak “Dol þuna bakiyim!” demek bile kaabildir.
Biz vaktiyle Süreyyâ Plajý’nda Ayten Abla’nýn afacan tombul oðlu Erol koþa koþa yanýmýza gelince öyle yapardýk. Kerata Neclâ Abla’nýn yâhut Sevim Abla’nýn makasýna dolardý ama bizlere hiç yüz vermezdi.
Demek daha o zamandan aðzýnýn tadýný biliyormuþ.
Neyse, niyetim burada eski anýlarýn o sehhar âlemine dalmak deðil.
Daha önce anlatmýþ mýydým hatýrlamýyorum:
Almancada “bir þans elde etmek, tâlihi yâver gitmek” anlamýna “Schwein haben” (domuza sâhib olmak) diye bir tâbir vardýr. Pek de kibarca bir lakýrdý sayýlmaz. Bizim Türklerden henüz yeni Almanca öðrenmeye baþlayan bir arkadaþa bir danslý toplantýda ev sâhibesi Haným sormuþdu “Kýzýmla dans etdiniz mi?” diye.
Bizimki yeni öðrendiði bir deyimi kullanmanýn telâþ ve heyecânýyla cevâbý yapýþtýrmýþdý:
“Hayýr, Hanýmefendi, o domuza henüz sâhib olamadým.”
Sonra büyük aþk yaþadý o “domuz”la...
Bence insanlarýn ne dediklerinden ziyâde neyi ne maksadla söylediklerine bakmalý.
Hazýr açýlmýþken Türkoloji talebesi bir Alman arkadaþýn hikâyesini de anlatývereyim sevâbýna:
Biz o yýllar Bonn’da Türklü Almanlý gevþekçe bir grupduk. Aramýzda bir Türk erkek arkadaþýn bir Türk sevgilisi de vardý. Oðlan kýza durmadan “Ah benim Þýllýðým...” yâhut “Benim Þýllýklar Kýraliçesi Sevgilim...” gibi sözlerle hitâb ederdi. Þýllýk aþaðý, þýllýk yukarý...
Türkçe öðrenen Alman arkadaþlardan biri aylar sonra bir dil kursuna katýlmak için geldiði Ýstanbul’da bir Türk kýzýna âþýk olmuþ; biz sonradan öðreniyoruz, ve ona îlân-ý aþk ederken “Senin gibi þýllýk hiç görmedim” gibilerden bir cümle kurmuþ. Aklý sýra iltifât edecek. Dönüþde bize anlatdý:
“Kasýklarýma öyle bir diz çýkdý ki bir hafta dik yürüyemedim.”
Bu dil konusu uzundur anlat anlat bitmez...