M. Yalçýn Yýlmaz
M. Yalçýn Yýlmaz
Tüm Yazýlarý

Dil tartýþmasýnda iki ses: Attila Ýlhan ve Nuri Pakdil

Türk modernleþmesinin üç fikir akýmý çok partili dönemde varlýðýný sürdürdü. Batýcýlýk, Türkçülük, Ýslamcýlýk düþüncelerinin söylemleri ve çözüm arayýþlarý zaman zaman farklýlýk gösterse de üçü de modern anlayýþlardýr.

Batý karþýsýnda askerî alanda baþarýsýzlýklar çare arayýþýný tetiklemiþti. Osmanlý idarecileri her fýrsatta bu açýðý kapatmanýn ve modernizasyonun çarelerini arýyorlardý. Þartlar ve zemin, aydýnlarý farklý çözümler bulmaya sürükledi.

Merkezî idarenin güçlenmesi ve halkýn ortak bir zeminde buluþmasý ideali Osmanlý'dan Cumhuriyet'e miras kalmýþtý. Genç Cumhuriyet kültürel adýmlarý atarken mevcut gidiþatý hýzlandýrmýþ ve zaman zaman keskin hamleler de yapmýþtý.

Osmanlý aydýnlarý gelenekle kavga ederken Avrupa'dan çare aramalarý pek normal gözükse de her iki dünyanýn tecrübeleri farklýydý. Avrupa'daki feodal tecrübe, Protestanlaþma, sanayi devrimi gibi büyük hadiseler bu tarafta yaþanmamýþtý. Buna raðmen Osmanlý aydýnlarý Avrupa'daki sanat, kültür, teknik gibi baþlýklarý kýyas ederek hararetle tartýþmýþlardý.

Modernleþme sürecinde dil meselesi

3.Selim'den ve 2. Mahmut'tan itibaren Türkçe'nin önem kazandýðýný söyleyebiliriz. Devlet artýk modern eðitim kurumlar inþa etmek zorundaydý. Halka ulaþmak ve halký bilgilendirmek gerekiyordu. Bu irtibatý saðlamak için lisanýn hafifliði önemliydi.

Tanzimat döneminde Pertev, Münif, Kamil, Akif Paþalar ve özellikle M. Reþit Paþa dilde sadeleþmenin öncüleridir. Matbuat hayatýmýzda ise Þinasi, Namýk Kemal, Ziya Paþa sadeleþmeyi savunurken halký bilgilendirmenin ve fikirlerini yaymanýn gayretindeydiler.

Yerleþik Arap harfli Türkçenin imla tartýþmalarý bu döneme denk düþer. Maarif Nâzýrý iken kýz mekteplerini de açan Münif Paþa kendisinden sonra birçok aydýnýn dillendireceði alfabe meselesinin kývýlcýmýný ateþler. Latin esaslý alfabe talebi daha sonra birçok aydýn tarafýndan dile getirilir.

Gazetenin yaygýnlaþmasý gazete dilinin halka inmesiyle mümkündü. Þinasi'den Ahmet Mithat Efendi'ye, Þemsettin Sami'den Ömer Seyfettin'e Türkçenin geçirdiði safhalarda cehalet karþýsýnda halkýn bilgilendirilmesi ve eðitimi çok önemliydi.

2. Meþrutiyet aydýnlarýndan Kýlýçzade Hakký 1915'te Latin harfleri baþlýklý yazýlar yazýyor ve gerekçelerini izah ediyordu. Enver Paþa'nýn imla sistemi ise gelecekteki harf inkýlabýnýn imlasýný oluþturacaktý.

Düþünce hayatýnda devamlýlýk

Cumhuriyet döneminde Osmanlý'daki tartýþmalarýn etkisi devam etti. Savaþ döneminde Ýstanbul'da yabancý lisanla konuþma modasý yaygýndý. Birçok romancý bu tiplerle alay eden romanlar kaleme almýþtý.

Atatürk döneminde dil devriminin ilk adýmý alfabenin deðiþtirilmesiydi. Ýkinci adýmda ise yabancý addedilen kelimelerin dilden tasfiyesi baþlýyordu. Bu çalýþmalar aþýrý hale gelince halkýn yeni kelimeleri anlamasý da imkansýzdý. Hatta Gazi Paþa Ýsveç Veliahtý'na yaptýðý bir konuþmayý neredeyse kendisi de anlamayacaktý. Bir müddet sonra dile yerleþmiþ kelimelerin tasfiyesi bir kargaþaya sebep olmuþ ve bu yoldan dönme kararýný bizzat Atatürk, Falih Rýfký'ya söylemiþti.

Atatürk'ten sonra Milli Þef Ýnönü dönemiydi. MEB, ders kitaplarýnda tasfiyeci/özleþtirmeci tutumu sürdürmüþ ve birçok aydýnýn tepkisini çekmiþti. Ýnönü döneminde en sert tepkiyi veren milliyetçi aydýnlar 1948'de Ýstanbul Muallimler Birliði Kongresi'ni toplayarak tepkilerini dile getirmiþlerdi.

Kemalist aydýnlar hem alfabe devrimini hem tasfiyeciliði savunuyorlardý. Ýslamcý aydýnlar hem alfabeye hem de tasfiyeci akýma karþý çýkýyorlardý. Milliyetçi aydýnlar ise alfabe devrimini savunuyorlar ancak dilde tasfiyeciliðe karþý çýkarak Türkçe'nin kendi iþlevselliði içinde sadeleþmesini ve geliþmesini istiyorlardý. Aydýnlar arasýnda en yaygýn ve makul görüþ milliyetçi aydýnlarýn tutumu olmuþtu.

Türkçe'nin yaþadýðý bu süreç siyasal düzlemde tartýþýlmýþ ve zaman zaman ilerici-gerici ikileminde sýkýþýp kalmýþtýr. Tartýþma daha çok alfabe deðiþimine indirgenmiþ ve kelime tasfiyesi yeterince anlaþýlamamýþtýr. Kelime daðarcýðýndaki daralma ifade yetisinde aksaklýða sebep olmuþ ve gerek edebî üretimde gerekse günlük iletiþimde kuraklýða sebep olmuþtur.

Bugün, bazý bilim çevrelerinde özleþtirmeci/tasfiyeci tutum sürmekle birlikte kýsýr bir çevrede bu akým yaþamaktadýr. Türkçeye tercüme edilen birçok kitabýn eleþtiri almasýnýn temelinde çevirmenlerin Türkçeye yeterince vakýf olmayýþý ve özleþtirmeci tutumun etkisi yatmaktadýr.

1960-1980 döneminde tasfiyeciler ayný tartýþmayý devam ettirerek, Türkçenin birikiminden yararlanmak yerine kelime avcýlýðý yapmýþlardý. Dil planlamasý sürecine muhalif tutum sergileyen Ýslamcý/muhafazakar çevrenin ise dilde sadeleþmeye katýldýðý ve söz varlýðýnda yeni türetilmiþ kelimelere yer verdiklerini görmekteyiz.

Aydýnlarýn çoðu bu durumun dýþýnda kalmayý baþarmýþ ve metinlerinde estetik kaygýlara, mesaja odaklanmýþlardýr. Onlarca örnek vermek mümkün belki. Mesela sýký Kemalist Attila Ýlhan'ýn tasfiyeciliðe karþý olduðunu, yazýlarýnda Osmanlý Türkçesi'nin kelime kadrosuna sýkça yer verdiðini görmekteyiz. Ýslamcý Nuri Pakdil'in ise arý/duru öz Türkçe kullandýðýný görüyoruz.

Her iki kalemin de Türkçedeki yolculuðu okuyucularýný kendilerine baðladý. Mesele aþk ile yazmakta belki.