Din ve siyaset iç içe girerse...


Lutherci Protestanlýkla baþlayan, Püritanizmle olgunlaþan, Jimmy Carter, Ronald Reagan ve “Baba” Bush’un baþkanlýklarý döneminde adým adým geliþen Evanjelizm, 11 Eylül’den sonra oðul Bush’la birlikte  “küresel emperyalizmi”  yönlendiren güce dönüþür. 

ABD Baþkanlarý, ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun, televizyondan halka hitap ederken, konuþmalarýný Tanrý Amrika’yý kutsasýn ve korusun” ya da “Tanrý sizi kutsasýn ve korusun”  diye noktalar.  Dinin ABD siyasetindeki önemini anlamak için Kaliforniya Üniversitesi Santa Barbara’da çalýþan Toplum ve Din Bilimleri uzmaný Profesör Roger Friedlend’ýn þu sözleri yeterlidir sanýrým:

“Bir ateistin bu ülkede herhangi bi makama gelmesi mümkün deðildir. Halkýn çok büyük bir bölümü sadece Tanrý’ya inanmakla kalmýyor, Hýristiyanlýk geleneði ve Ýsa Peygamberle ‘bire bir iliþki’ kuruyor, kendince özel baðlar oluþturuyor.!! Bu insanlar cennet ve cehenneme inanýyor; Tanrý’ya inanmayanýn ahlaki açýdan kötü bir insan olduðunu düþünüyor. Onlar için önemli olan Hýristiyan Deðerleri (Christian Values) ve hepsi de bunlara sýký sýkýya baðlý.”  (Evanjelizm—Ali Kuzu. S 66-67)

Amerika’da Hýristiyan, hatta Protestan olmayan bir adayýn seçilmesi çok zor. Eðer John F Kennedy Katolik olmasaydý seçimi açýk ara kazanýrdý. Katolik olduðu için, onca sevilmesine raðmen, baþkanlýk seçimini kýl payý kazanabildi. Hýristiyan olmayanýnsa Baþkan seçilme olasýlýðý sýfýr tabi. Yahudi, Müslüman, Hindu olan bir kiþinin, aðzýyla kuþ tutsa, seçilmesi mümkün deðil. Amarikalýlarýn deyimiyle böyle biri deðil Baþkan,   “sokaklarda dolaþan baþýboþ köpekleri toplayan belediye görevlisi bile seçilemez (dog catcher)” Sýradan Amerikalý Hýristiyan ve Protestan olmayana “eksik, yetersiz biraz da ahlaksýz” yaftasýný o saat yapýþtýrýr. Obama’nýn adaylýðý sýrasýnda ve seçim öncesi günlerde Müslüman olup olmadýðý tartýþýlmýþtý. Obama’ysa sýk sýk kiliseye giderek, Pazar ayinlerini de hiç kaçýrmayarak Hýristiyan olduðunu kanýtlamaya çabalamýþtý defalarca.

Prof. Friedland, Amerika’da siyasiler için vatandaþlarýn dini tercihlerinin belirleyici olmadýðýný söylüyor. Ne var ki bu, tarikatlarýn siyaseti etkilemediði anlamýna gelmiyor.  Örneðin sað Evanjelist seçmen, oðul Bush’un seçimleri kazanmasýnda büyük rol oynamýþtý. Gene Prof Friedland’ýn saptamalarýna göre, ekonomiyle dinin siyaset üzerinde, hatýrý sayýlýr bir etkileþimi söz konusu. Yani ekonomi iyi gidiyorsa seçmen ahlaki deðerler ve dine dört elle sarýlýp ona göre oy veriyor. Eðer ekonomi kötüyse o zaman din  ve ahlaki deðerler bir yana býrakýlýyor, seçmen Demokratlarýn peþine takýlýyor.

“Amerikan seçmeni çocuk gibidir; güvendiði insan ne derse ona hiç sorgulamadan inanýr!”   Bu saptama dünyaca ünlü haber dergisi Newsweek’ten.  Oðul Bush, 11 Eylül’den sonra, “ben yaþamýmý Tanrý’ya adadým O da beni Baþkan yaptý!” dedÝðinde, anketler göre halkýn yüzde 52’si ona inanmýþtý!

Ha unutmadan, bu “Tanrý beni Baþkan” yaptý lafý, Keanu Reeves’in baþrolünü oynadýðý “Matrix” adlý filmden çalýntý tabi!