‘Ehl-i dîl' düþmeni, ‘Din yoksulu bir mel'ûn'sun.. Öldürürlerse eðer, can be Cehennem, a köpek..'

Bir pespâye kiþi, alçakça laflar etmiþ. Sözünün hedefi, doðrudan Tayyib Erdoðan. O alçakça hakareti, Erdoðan'a, sýrf þahsî bir ihtilaf veya husûmetten dolayý söylemiþ olsaydý, 'O kendisini savunur.' der geçerdik.

Ama, o pespâye h. kiþinin, baþka bir saik veya sebeple deðil, sýrf Erdoðan'ýn taþýdýðý inanç ve deðerler sistemine beslediði kin ve nefretten dolayý, içindekileri boþalttýðý açýk.

*

Rivayet olunur ki, Hz. Ýsâ'ya, düþmanlarý geldiler, aðýzlarýna geleni söylediler, hakaret ettiler. Hz. Ýsâ, sükûnetle dinledi, onlarýn yanlýþ düþündüklerini söyledi ve gitti. Havarîlerinden bazýlarý, 'Onlara niçin sert karþýlýk vermediðini' sorduklarýnda, 'Onlar kendi týynetlerinin, cibilliyetlerinin gereðince hareket ettiler, ben de kendi karakterimin gereðince. Herkes kendi içinde taþýdýðý deðerlere göre konuþur.' demiþtir.

*

Bilindiði üzere, Nef'î, Osmanlý Divân edebiyatýnýn en sivri dilli 'heccâv'larýndan,/ hicviyecilerindendir. O, 400 yýl öncelerde, kendi döneminin vezirlerinden Gürcü Mehmed Paþâ'ya þiddetle muhaliftir. Ve, onun için yazdýðý aðýr hicivlerin de bulunduðu 'Sihâm-ý Kazâ' (kazâ oklarý) isimli bir þiir defteri Saray'da okunurken, sarayýn bahçesine bir 'yýldýrým' düþer. Ýddiaya göre, bu 'yýldýrým', Nef'î'nin þom aðýzlýlýðýna hamledilir ve 4. Murâd, ona bir daha hiciv yazmamasýný emreder. Ama o, yine de devam edince, öldürülür ve cesedi de Boðaz'ýn sularýna atýlýr.

Nef'î'nin bu acý âkýbeti için, bir baþka þair, 'Gökten nazire indi sihâm-ý kazâsýna, / Nef'î diliyle uðradý Hakk'ýn belâsýna.' diyerek -bir de- tarih düþürmüþ.

*

Doðrusu, Nef'î'de lisan nezahati, temizliði yoktur. Eleþtirdiði kiþilere, çok aðýr kelimeler kullanýr ki, en hafifi 'a köpek' nitelemesidir.

Onun, Gürcü Mehmed Paþa için yazdýðý ve her beyti, 'a köpek!' hakaretiyle biten uzuuun hicviyesinden sadece iki beytini aktarmak, dilinin keskinliðini anlatmaya yeter, sanýrým:

(...) 'Vay ol devlete kim, ola mürebbîsi ânun,

Bir senin gibi denî, cehl-i mücessem, a köpek!

'Ehl-i dil' düþmeni, 'din yoksulu bir mel'ûn'sun,

Öldürürlerse eger, can-be-cehennem, a köpek!

*

Nef'î'nin o hicviyesindeki daha aðýr hakaretleri burada tekrarlamayalým. Taa ki, aðzýmýz ve zihnimiz kirlenmesin.

Evet, Nef'î'nin san'atýnda edeb yoktur ve o, 'Neyzen Tevfik'in 300 yýl öncelerdeki pîridir' denilse yeridir; bir farkla ki, Neyzen Tevfik'in ömrü týmarhanelerde geçmiþtir.

*

Denilir ki, kendisi de þair olan Þeyhülislâm Yahyâ Efendi, Nef'î'yi öven, ancak muhtevâsýnda, ona 'kâfir' de diyen,

"

'Þimdi hayli suhanverân içre

Nef'î mânendi var mý bir þair?

Sözleri 'sebâ'-i mu'allâka'dýr,

Ýmr-ul'Qays kendidür, kâfir!'

mýsralarýnýn bulunduðu bir dörtlük yazmýþ, Nef'î de buna karþýlýk olarak;

'Müftî Efendi bize 'kâfir' demiþ,

Tutalým; ben O'na diyem, muselman.

Lâkin varýldýkta rûz-ý mahþer'e,

Ýkimiz de çýkarýz orda yalan.'

diyerek karþýlýk vermiþtir.

*

Dün, bir okuyucu da, elbette ki, Tayyib Bey'in, sýrf Müslüman kimliðine beslediði hýnç ve nefretle hakaret eden ve sözün baþýnda deðindiðimiz o pespâye h. kiþi için, Nef'î'nin Þeyhulislâm Yahyâ Efendi'ye verdiði cevabý andýracak þekilde þöyle bir dörtlük yazýp göndermiþ:

'Bir mübtezel, bir 'insan'a demiþ, 'hayvan!'

Ben de ona meselâ desem ki, 'insan!'

Yarýn, huzûr-i ilâhî'ye vardýkta;

Korkarým, ikimiz de çýkarýz, 'yalan.'

*

Hiciv /yergi için, 'teþrih-i rezâil (rezilliklerin, delilli olarak açýlýp ortaya konulmasý) ve teþhir-i erâzil.' (rezillerin âleme teþhir edilmesi, gösterilmesi) denilmiþtir.

Ama, Nef'î, ince nüktelerin olduðu hiciv / yergiler de yazmýþtýr. Nitekim, bir dörtlüðünde kendisine 'kelb' (köpek) diyen Tâhir Efendi'ye,

"

'Tâhir Efendi bana 'kelb' demiþ.

Ýltifatý bu sözde zâhirdir.

Zira, mezhebim 'mâlikî' benim,

Ýtikadýmca, 'kelb', tâhir (temiz)dir.'

karþýlýðýný verir.

Ama, konu orada bitmez.

O zamanýn edebiyatçýlarýndan Sâdýk Efendi, Tâhir Efendi'ye rastlar ve, 'Efendim, sonunda o konu nereye vardý; 'kelb', tâhir midir, deðil midir?' diye takýlýr.

Tâhir Efendi de taþý gediðine kor:

'Vallaa efendim, 'kelb'in 'tâhir olup olmadýðý, mezheblere göre henüz de ihtilaflý; ama, 'kelb'in 'sâdýk' olduðunda herkes müttefik.' der.

*

Hani, Sadrâzam Ahmed Vefik Paþa, Þair Eþref'le karþýlaþýr. Eþref, Sadrâzam'a, 'Paþam, bu yollarý taþla döþemiþsiniz, güzel olmuþ da, bu kadar taþý nereden buldunuz?' der. O da, 'Sizin attýðýnýz taþlarý topladým ve kaldýrým taþý olarak kullandým.' der.

Böyle ince nüktelerin olduðu hicivlere kim ne diyebilir? Yeter ki, müptezellik ve hakaret olmasýn.

*

Meþrutiyet yýllarýnýn ünlü ateistlerinden Abdullah Cevdet, 'Ýctihad' diye bir dergi çýkarýr. Dergide bir de þiir yazmýþtýr. Þiirde, 'Ben bu vatanýn öküzüyüm!' diye bir mýsra vardýr. Onunla kalem kavgasý olan Süleyman Nazif, hemen telefon eder, 'Nihayet itiraf etmiþsin.' der.

Abdullah Cevdet, o mýsralarý görür ve 'Aman efendim, bir musahhih hatasý. Sin harfi düþmüþ ve 'Ben bu vatanýn öksüzüyüm', yerine 'öküzüyüm.' olmuþ.' der.

Süleyman Nazif de, 'Aman, efendim, ona musahhih hatasý denmez, musahhih sevabý denilir.' karþýlýðýný verir.

*

Eleþtiri bazan hattâ gereklidir. Kiþi, varsa hatasýný görür, cevabý ve izahý varsa, sözünü söylemek imkâný elde eder.

Ama, lisan nezahatini terk etmemek esas olmalýdýr.

Çünkü, bir köpek bizi ýsýrdýðýnda, biz de köpeði ýsýramayýz. Nokta.

*