The New York Times’da geçen gün çýkan ‘Türkiye Ýnzivada Yaþayan Din Adamýnýn Nüfuzunu Hissediyor’ baþlýklý yazý, Gülen hareketine yönelik genel bir deðerlendirme ve eleþtirinin ötesinde bir kýsým itham ve karalamalar içeriyor. Bu ithamlar cemaatle de sýnýrlý kalmýyor, Türkiye’deki dönüþümün tehlikeli sulara yöneldiðine dair farklý çevrelere iþaret fiþeði yakýyor. Elbette hiçbir kurum, grup veya kiþi eleþtirilemez, sorgulanamaz deðildir. Özellikle MÝT hadisesi sonrasýnda farklý açýlardan birçok eleþtiri ve sorgulama yapýlmýþtýr. Fethullah Gülen’e yakýn olan Gazeteciler ve Yazarlar Vakfý da çýkýp bu eleþtirilere cevap vermiþtir.
Doðrusu ben ‘hizmet’ bünyesinde yakýndan tanýdýðým kiþilere ve fedakar çalýþmalarýna bakýnca yöneltilen eleþtirilerin ciddi haksýzlýklar içerdiðini düþünüyorum. Özellikle bu yazýda beni rahatsýz eden birkaç hususu vurgulamak durumundayým:
1. “Laik Türkiye’ye meydan okuyacak ve ülkeyi daha Ýslamcý bir yöne sevk edecek bir gündemi bulunmasýndan endiþeliyiz” vurgusu, bildik ‘irtica’ ve ‘Ýslamlaþma’ korkusunu tetiklemektedir ki, bu tür yaklaþýmlar normalleþen Türkiye’yi yansýtmamaktadýr. Türkiye’deki geliþmeleri ‘Ýslamlaþma tehlikesi’ zaviyesinden yorumlamak, yanlýþ politikalara zemin hazýrlamak anlamýna gelir. Bu durum, sadece bir cemaate deðil, muhafazakar iktidarýn yönettiði bir Türkiye’ye karþý farklý çevreleri alarme etme çabasýný yansýtýr. Buradaki sorun algýsý, doðrudan ‘muhafazakarlaþma’ya yönelmektedir.
2. “Gizli gündem, takiyye” türü yakýþtýrmalar, 28 Þubat sürecinin bayatlayan bir propaganda yöntemini tekrar etmek anlamýna gelir ki, ‘niyet okuyuculuðu’ gerçekten büyük haksýzlýklara kapý açar.
3. ABD yönetiminin görüþü diye takdim edilen deðerlendirmelerin “Diplomatik kurallarý ihlal etmemek için adýnýn açýklanmasýný istemeyen ABD’li üst düzey bir yetkili”ye dayandýrýlmasý ciddiyetten uzak bir yaklaþýmdýr.‘Adý açýklanmayan yetkili’ vurgusu ya uydurmayý ya da kaçak dövüþü ifade eder.
4. Hükümet-cemaat iþbirliðiyle muhaliflerin dize getirildiði gibi bir suçlama yapýlýyor, “Hükümet de, Gülen baðlantýlý medyanýn ortak muhaliflere saldýrmasý ve Erdoðan’ýn da açýkça desteklediði davalara arka çýkmasýyla yarar saðlýyor” deniyor. ‘Muhalifleri susturma’ propagandasýnýn uzantýsý olan bu söylemin hiçbir inandýrýcýlýðý yoktur. Ayný yazýda hükümetin sansasyonel tutuklamalara temkinli yaklaþtýðýnýn vurgulanmasý zaten iddianýn ne kadar çeliþkili olduðunu göstermektedir. Bugün medyada hükümete yönelik her türlü haklý-haksýz eleþtiri özgürce yapýlabilmektedir.
Cemaatlere yönelik eleþtirileri elbette cemaatler kendileri cevaplarlar, kendilerini savunurlar. Benim bu yazýdan duyduðum rahatsýzlýk, öncelikle geçmiþin büyük haksýzlýklara yol açan psikolojik harekat uygulamalarýný andýrmasýndan ve Türkiye’deki geliþmeleri ‘Ýslamlaþma tehlikesi’ zaviyesiyle deðerlendirmesinden kaynaklanýyor.
Özellikle Ergenekon sürecinde belli odaklar, tek çýkýþ yolu olarak iktidar-cemaat uyumunu sabote etmeyi gördüler ki, buna yönelik giriþimleri ciddi bir kýrýlganlýk üretemedi. Þimdi ise ‘asýl fail’ olarak suçladýklarý cemaate yönelik giriþimlerin devreye sokulduðunu, ama bu arada ‘Ýslamlaþma’ paranoyasýyla iktidarýn alanýnýn da daraltýlmaya çalýþýldýðýný görüyoruz. MÝT konusunda arzu ettikleri sonuca ulaþamayan uluslararasý odaklar, þimdi de farklý hesaplarla yeni giriþimlerin içine giriyorlar. Kullanýlan aktör kim olursa olsun, Türkiye’ye yönelik bu tür siyasi ameliyatlar, her zaman döner, yapaný vurur.
Adý açýklanmayan ABD’li yetkilinin þunu bilmesi gerekiyor: Türkiye’de ‘laikliðe meydan okuma’ veya ‘laiklik tehlikede’ gibi laflara artýk herkesin karný tok. Laiklik tartýþmalarý üzerinden ulusal zeminde güç devþirmenin miadý dolduðu gibi, uluslararasý alanda da bu çabalar tutmaz.