Dink cinayeti ve Paralel yapı

Hrant Dink cinayetiyle ilgili en doğru tanımlamayı, ‘cinayet bir konsorsiyumun işi’ diyen Nedim Şener yapıyor bence.

Hrant’ı sekiz yıldır o kaldırımdan kaldıramamış olmamız, konsorsiyumun ne kadar geniş ve güçlü olduğunun da bir göstergesi aslında.

Cana kast edenler, görevini ihmal edenler... Hedef gösterip linç edenler, oh oldu diyenler...

Puslu hava yaratıp cinayeti görünmez kılmaya çalışanlar, katillerin parmak izlerini silenler...

Herkesin gözü önünde işlenen ama kimsenin şahit yazılmadığı, katillerin özenle bulunamadığı korkunç bir vaziyet yani.

Hrant Dink’in 6 Şubat 2004’te Atatürk’ün manevi kızıSabiha Gökçen’in Hatun Sebilciyan adlı Ermeni bir yetim olabileceğini yazmasıyla başlayıp, tetikçi Ogün Samast’ın 19 Ocak 2007 günü Hrant’ı başının arkasından vurmasıyla neticelenen dehşetli bir süreç:

Düzenek, benzeri kıyımlarda başrolü kimselere kaptırmayan Hürriyet gazetesinin Gökçen haberini manşete çekmesiyle işlemeye başlıyor.

Sonrası peşpeşe. Genelkurmay bir bildiri yayınlıyor ve Dink’i uyarması için MİT’i ‘görevlendiriyor’.

Dink İstanbul Vali yardımcısı Ergun Güngör’ün makamında tehdit ediliyor.

Konsorsiyumun Trabzon ayağı harıl harıl çalışmakta bu esnada: Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ifadesiyle ‘önceden sürülmüş bir tarlada’ yetiştirilen tetikçiler seçiliyor, cinayet planlanıyor.

Planı öğrenen Trabzon Jandarma Komutanlığı da, Trabzon Emniyet de susuyor.

Her şeyi tüm kesinliğiyle bilen Ankara İstihbarat Dairesi de susuyor, İstanbul Emniyeti de.

Cinai atmosfer için sebepler, figüranlar, dekorlar da tastamam: İhbar gelir. Mahkeme heyeti Dink’in bir yazısını hayli zorlayarak yanlış anlar ve Dink TCK 301’den hüküm giyer.

Kemal Kerinçsiz, Veli Küçük gibi ırkçıların medya eşliğinde Dink’i aşağılama seansları.

2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken sisin pusun memlekete iyice çöreklenmesi.

Danıştaysaldırısıyla başlatılıp Rahip Santoro, Zirve katliamı ile sürdürülen seri cinayetlerin ara halkasının Dink olması.

Üstelik cinayet sonrası, öncesinden daha karanlık, daha karmaşık.

Anlıyoruz ki araziye uyum sağlayabilen yapı, kendini görünmez kılıyor ve faturayı devri geçene kesiyor. Hem bu işten yırtıyor, hem boşalan alana gönlünce kuruluyor.

Paralelin hakim savcılarını, polis şeflerini, istihbaratçılarını, gazetecilerini korumak için de ‘ben yapmadım Ergenekon yaptı’ diyor.

Hazır ortada sicili bozuk bir şüpheli de varken bunu demek haliyle kolay oluyor.

Ne yaşandığını eski istihbaratçı Sabri Uzun, eski emniyetçi Hanefi Avcı ‘en’ içerden (“İn” diye de okuyabilirsiniz) tüm detaylarıyla anlatıyor zaten.

Devlette dengelerin değiştiğini anlayan tetikçi, muhbir vs. de şimdilerde ifade değiştirme telaşında.

Frekans bozmak için paralel hattan çıkarılan kitapların, atılan twitlerin iddialarınsa haddi hesabı yok.

Bir dönemAksiyon dergisinin çokça yayınladığı “şaşı bak şaşır” resimleri içine gizlenmiş paralel resmi görebilmek için nasıl konsantrasyon gerekiyor idiyse, devlet içindeki Paralel yapıyı fark etmek için de Ergenekon, KCK, Kürt meselesi ve Mavi Marmara’nın ardından gerçeğin ayan olması için 7 Şubat’ı beklemek gerekiyormuş demek ki.

Dink cinayetinin aydınlığa kavuşma ihtimali de ilk o zaman belirdi zaten.

Ergenekon’un beli nasıl kırıldıysa, Paralel yapının belinin de kırılmasıyla mümkün olabildi bu.

Başbakanı Erdoğan’ın ıslak imzayla verdiği soruşturma talimatını işleme koymamayı başaran yapının eli beli kırıldığı içindir ki bugün, polis müdürü Ali Fuat Yılmazer de, en son Cizre’deki kaosun içinden çıkan zamanın Trabzon istihbarat amiri Ercan Demir de tutuklanabiliyor.  

Cinayet soruşturmasının nereye varacağını zaman gösterecek elbette ama benim temennim ve bir TC vatandaşı olarak devlete ve hükümete buyruğum; gerçek katillerin devletin dehlizlerinden bulunup çıkarılması, yargılanması ve bir bebekten katil yaratan karanlıkların hakikaten son bulması.

Hiçbirimizin unutmaması gereken gerçekse şu:

Vaktiyle Ergenekon denilen derin yapıyı var kılan ve işe koşan güç odakları her kim idiyse Paralel yapıyı var kılan ve rol veren de odur. Yeni bir yapıya karşı aman dikkat!