Dinlemeler gerçekler ve gelecek

Görebildiğimiz kadarıyla herkes herkesi dinliyor. Devletler birbirlerini dinliyorlar, devletler vatandaşlarını dinliyorlar. 

Ama, belki daha da ilginci vatandaşlar da, muhtemelen başka devletlerin açık ya da örtük desteğiyle, kendi devletlerini dinliyorlar.

Teknolojik olarak gücü gücüne yeteni dinliyor.

Ve, inanın, bu işin bir çaresi de pek yok, olmayacak da muhtemelen.

Benim konuya ilişkin biraz da kaderci yaklaşımım şu: Birilerini dinlemek isteyenlerin geliştirdikleri, geliştirecekleri ve uygulayacakları teknoloji düzeyi dinlenmek istemeyenlerin üreteceği karşı teknolojinin DAİMA bir adım önünde gidecek.

Bu anlamda çok değişik, yepyeni bir döneme giriyoruz.

Bu dönemin çok farklı özellikleri olacak, bunlardan biri de dinleme teknolojilerinin önlenemez yükselişi.

Çabalarımızı, teknolojik arayışlarımızı şayet “DİNLENMEME” üzerine teksif edersek, kanımca büyük bir hata yapmış oluruz, nafile debelenmelerin içinde seneler kaybederiz.

Yapabileceğimiz en fazla şey bizim de başkalarını dinleyebilecek bir teknolojik düzeye ulaşma çabamız olabilir.

Böylece belki de karşılıklı şantajlarla bir noktaya gelinebilir ama bu yeni karşılıklı şantaj dengesi de hiç hoş değil, dengenin nerelere tırmanacağı belli olmaz, üstelik bu tırmanmadan teknolojik olarak bir adım önde gidenler daima kazançlı çıkarlar.

Peki ne yapmalı?

Almanya, ABD, İngiltere bizi dinlemişler, muhtemelen başka ülkeler de dinlemişlerdir.

Bizim MİT de takma adlarla vatandaşlarını, muhtemelen birileri de MİT’i dinliyor.

Başbakan da, Cumhurbaşkanı da dinlenmiş, herkes biliyor.

Dışişlerinde çok gizli bir toplantının konuşmalarını dinledi bütün dünya.

Anlaşılan bundan sonra kimsenin gerçek anlamda gizlisi olmayacak.

Bu işin en iyi çözümü, ne kadar olabilir bilemem, herkesin, işin ilginci devletlerin de mutlak bir saydamlığı hedeflemeleri.

Devletler, istihbarat teşkilatları ne kadar saydam olabilir, sınırları vardır ama dinlemelerin sınırı yoksa, devletlerin de gizliliklerinin sınırı olamayacak demektir.

Biraz karikatürize ediyor olabilirim ama yakın bir gelecekte Bakanlar Kurulu toplantılarının, MİT’in en gizli(!) toplantılarının TRT’de, TBMM oturumlarının yayınlandığı gibi, yayınlanacağı bir döneme girebiliriz.

Yakın bir geçmişte Türkiye Tweeter’ı, Facebook’u kapatmak istedi, yasal anlamda kapattı da ama sonuç tam bir komedi oldu, kapatma kararından sonra herkes, çocuk oyuncağı, IP numaralarını değiştirip tweet atmayı sürdürdü.

İşin daha da ilginç yanı, bu kapatma girişimini meşrulaştırmak için “ulusal yarar” kavramı kullanıldı ama kimsenin ulaşmaması istenen konuşmalara ülke dışından herkes ulaşılabiliyordu.

Tweeter’ın kapatıldığı günlerde havaalanında Prof. Osman Can ile karşılaşmış, konuyu tartışmış idik.

Ben de Osman Can’a, aşağı yukarı yukarıda belirttiğim görüşlerimi aktardığımda, unutmayalım, Osman Can bir hukukçu, benim meseleye yaklaşımımın nihilist bir yaklaşım olduğunu, devletlerin mutlaka bu konularda yasal önlemler almakla mükellef olduğunu belirtmiş idi.

Ancak, gelişmeler konuya nihilist yaklaşımın sorunlu ama en gerçekçi yaklaşım olduğunu gösteriyor galiba.

Tek çözüm, muhtemelen, hem özel hem de tüzel kişilerin devlet organları da dahil olmak üzere saydam bir tavır içine girmeleri.

Sır saklamak isteyenler, şayet bu sır başkalarını da bir biçimde ilgilendiriyor ise, nafile bir çaba içinde olacaklar.

Temennim bu saydamlığın kamusal alanla sınırlı kalması, özel yaşam ihlallerinin olmaması.

ABD bile dinlenmiş ise, Wikileaks (Julian Assange), Edward Snowden örnekleri ortada, biz hiç canımızı sıkmayalım ama gerçekçi olalım.