Diploma açýðý

Türkiye’de 175 üniversite ve bu üniversitelerde okuyan 4.3 milyon üniversite öðrencisi var... Öðrenci sayýmýz pek çok ülkenin nüfusundan bile fazla... Rakamlara bakýldýðýnda her yýl onbinlerce mühendis, onbinlerce iktisatçý, iþletmeci, uluslararasý iliþkiler uzmaný, sosyolog, kimyacý vs. yetiþtiriyoruz...

Yani kâðýt üzerindeki veriler bize Türkiye’nin yetiþmiþ insan gücü açýsýndan bir cennet olduðunu söylüyor.

Yalancý cennet

Nitekim Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi mezunu iþsiz sayýsý 400 bine dayanmýþ... Eðitim Fakültesi mezunu iþsiz sayýsý da yüzbinlerle ifade ediliyor... En az 20 bin ziraat mühendisi, 25 bin gýda mühendisi ve 15 bin sosyolog iþsizmiþ...

Ýþsiz mezunlarýn hepsi devlet kapýsýna yýðýlýyor ve devletin kendilerine iþ vermelerini bekliyor, çünkü iþsizlere özel sektörün ihtiyacý yok... Yanlýþ anlaþýlmasýn, özel sektörün nitelikli mühendislere, nitelikli sosyologlara ve iktisatçýlara ihtiyacý var aslýnda. Yüzbinlerce mezun yana yakýla iþ ararken, özel sektör de, kamu sektörü de yana yakýla nitelikli mezun arýyor, ancak bulamýyorlar...

Baþka bir deyiþle, diploma sahiplerinin pek çoðu diplomalarýnýn üzerindeki nitelikleri taþýmýyor. Ýktisatçýlar iktisat bilmiyor, Ýngilizce mezunlarý Ýngilizce konuþamýyor vs. Bu duruma daha önceki bir yazýmda ‘diploma açýðý’ demiþ ve “diploma açýðý Türkiye’nin geleceði açýsýndan ekonomideki cari açýktan bile daha tehlikeli bir durumdur” ifadesini kullanmýþtým.

Siz bu duruma diploma enflasyonu da diyebilirsiniz. Enflasyon bir þeyden fazla olmasý deðildir. Enflasyon bir malýn/paranýn karþýlýðýnýn olmamasý anlamýna gelir... Yani, Türkiye’de verilen diplomalarýnýn önemli bir kýsmýnýn karþýlýðý bulunmamaktadýr. Türkiye paradaki enflasyonu nasýl aþtýysa, eðitim alanýndaki enflasyonu da öyle aþmak zorundadýr.

Nitelikli mezun

Mezunun nitelikli olmasý dendiðinde evvela diplomasýný aldýðý konuyu iyi bilmesi gerekir. Buradaki ‘bilmek’ ise sadece teorik bilgiyi kapsamaz. Eðer sizin ülkenizde binlerce kimya öðrencisi deney yapmadan mezun oluyorsa, su ürünleri mühendisleriniz deniz yüzü görmeden mühendis unvanýný alýyorsa, kýsacasý üniversitelerinizde uygulama imkâný son derece kýsýtlýysa oradan piyasanýn aradýðý mezunlarý çýkarabilmeniz zordur.

Ýkinci olarak iyi eðitim iyi eðitmenlerle olur ve iyi eðitmenlik ömür boyu yenilenmeyi gerektirir. Oysaki ülkemizde en iyilerin üniversitede akademisyen olarak kalma eðilimleri her geçen gün azalmaktadýr. Üniversiteye eðitmen olarak girenler ise kendilerini geliþtirmede neredeyse hiçbir denetim görmemektedir. Ýþini çok kötü yapsa dahi öðretim elemanlarý emekli oluncaya kadar derslere girip çýkmaktadýr. Türk üniversitelerinde kötü eðitmen olduðu için iþini kaybeden kiþi sayýsý belki de sýfýrdýr...

Aþýrý ders yükü de baþka bir sorundur: Ülkemizde haftada 40 saat ders veren pek çok öðretim üyesi vardýr. Haftada 40 saat ders vermek fiilen mümkün deðildir. Ders yükü bu kadar artýnca kalite ister istemez ortadan kalkmakta ve eðitim doldur boþalt yöntemiyle mezun veren bir makinaya dönmektedir. Diðer bir tabirle bizler dershaneleri kapatmayý tartýþýrken, Türk üniversiteleri alttan alta dershaneye dönüþmektedir.

Dershane tartýþmalarýnda da gördük, konunun iki tarafý da bir noktada mutabýk kaldý, o da eðitimde almamýz gereken yolun hala çok uzun olduðudur. Eðitimde kalite arayýþlarý ise öðretmenleri de yetiþtiren üniversitelerden baþlamak zorundadýr. Üniversitelerimiz düzelmeden, daha aþaðýlarda yapýlacak reformlar büyük ölçüde emeðin boþa gitmesi ile sonuçlanacaktýr.