Diplomasi, ‘müzakere kapısı' olduğu kadar, ‘hile kapısı'dır da!

'Diplomaside kural şöyledir' derler:

-Bir diplomat 'Evet..' diyorsa, 'Belki..' demektir..

-'Belki..' diyorsa, 'Hayır!.' demektir.

-'Hayır..' diyorsa, o diplomat, iyi bir 'diplomat' değildir; çünkü, müzakere ihtimal ve kapısını kapatmış olur.

*

Evvelki gün Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi'yi dinlerken, tarafların ne dediklerini anlamaya çalıştım. (Ki, 'erakçi', takkeci demektir)

Aslında Erakçi'nin sözleri, kendi mantığı açısından tutarsız değildi.. Çünkü ('İnkılap rejiminin ve değerlerinin en hassas yorumcu ve takipçisi' olarak kabul edilen) İnkılap Muhafızları Ordusu'nun internet sitesi Tabnak'da yayınlanan bir yorumda (Baba-Oğul) Esad Hanedanı'nın 55 yıllık tahakkümüne, birkaç gündür kök söktürmekte olan 'HTŞ savaşçıları', 'teröristler' ve dahası, 'Bu teröristlerin, Türkiye'nin tam desteğine sahip oldukları' ifade olunuyordu. O yorumlardan bir gün sonra ise, Erakçi, 'teröristler'e karşı, 'Suriye'nin 'meşru hükûmetini sonuna kadar destekleyeceklerini' açıklıyordu.

İşin ilginç tarafı, Hakan Fidan'ın da, Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda son derece hassas olduklarını belirtirken, 'teröristler'e karşı mücadelelerini sürdüreceklerini söylüyordu.

Ama, 'Erakçi'nin teröristleri' ile 'Fidan'ın teröristleri' tamamen farklı idi.. Erakçi, Baas Partisi diktatörlüğüne karşı mücadele eden HTŞ savaşçılarını, üstelik Amerika ve İsrail tarafından oynatılan 'teröristler', olarak nitelerken; Fidan, Amerikan ve Rusya ve de başka güç odaklarına dayanan PKK teröristlerini ve başkalarını da anlatmış oluyordu.

Ama Erakçi'nin, 'HTŞ savaşçıları'nı, dış güçlerce oynatılan gruplar olarak nitelemesi karşısında Fidan hemen frene basıyor ve bir ülke içinden kaynaklanan bir hareketi hemen dış güçlere bağlamanın sağlıksız bir yaklaşım olduğunu ifade ediyordu.

Bu 'ikili'nin görüşmesinden sonra İran Dışişleri Bakanlığı'nca yapılan açıklamada ise, 'İran ve Türkiye'nin, Suriye'nin komşusu olan bu iki ülkenin de konuya yapıcı bir yaklaşım içinde oldukları'na da değiniliyordu..

Tamam, temenni olunur ki, öyle olsun da; daha önce yapılan değerlendirmeler nereye konulacak?

İlginç olan bir diğer nokta şu ki, Suriye'de meydana gelen bu büyük karmaşayla ilgili olarak, yukarıda işaret olunan ve 'Türkiye destekliliği iddialarına dair, genelde başka ülkelerde ciddî bir isnat veya itham yapıldığı görülmüyordu. Ama, o zaman da, 'HTŞ güçleri'nin bu kadar organize ve disiplinli bir harekâtla Halep, Tel Rıfat ve diğer yerlerin Suriye rejimi güçlerinin elinden kısa sürede alınması ve de, Amerikan eğitim ve teçhizatına yıllardır en üst derece erişmiş bulunan PKK güçlerinin de bulundukları yerleri bırakıp kaçmalarının nasıl ve neyle izah edileceği, ayrı bir konu..

*

Konunun bu tarafına bu kadarca değindikten sonra, dün, yine 'Tabnak' isimli sitede, 'HTŞ teröristleri'nin 'içki satılan ve içilen yerlere saldırdıkları', birilerine, onların ne kadar fanatik oldukları belirtilmek istenircesine, duyuruluyordu.

Yine 'Tabnak'ta , -Siyonist İsrail rejimine dayandırılarak verilen bir diğer haberde de-, 'Suriye'deki Kudüs Ordusu Kumandanı olan ve 'DEAŞ Kasabı' olarak nitelenen Cevad Kevserî'nin, tekrar Suriye'ye gönderildiği' duyuruluyordu.. Bu haberin niçin Siyonist rejimin medyasına dayanılarak verildiğini anlamak kolay olmasa gerek..

Bu arada, bazı 'savaşçılar'ın, zafer sevinciyle taşkınlık yapmaları ve Halep ve diğer yerlerdeki İran merkezlerine girip, oralarda, 'mübarek' ibarelerin yazılı olduğu flâmaları bile yerlere atılıp, 'Bunlar mecusîlerin artıkları!..' gibi, eskiden Saddam'ın da yaptırdığı şekilde, çirkin ve ölçüsüz olmanın ötesinde, itikadı açıdan ümmet arasında daha derin yaralar açacak saldırganlıklar sergilenmesinin de gözden kaçmadığı unutulmamalıdır..

*

MERHÛM 'ZEKERİYYA İYİLİK'İN ARDINDAN..

Musullu Seyyid İbrahim Efendi'nin torunu ve S. Zekeriyya İyilik, dün, Üsküdar 'Valide-i Cedîd Camii'nden, ikindiden sonra ebediyet yolculuğuna, yüzlerce dostlarının dualarıyla uğurlandı; aslî vatanına, toprağa iade edildi.

Yaklaşık yarım asra varan bir aşinalık bağımız olan Zekeriyya Bey, İslâmî heyecan ve düşünce sahasında, yayın ve yazı hayatında özel bir yeri olan bir kardeşimizdi. Son yıllardaki yazılarında, geçmişte bilmediğim bir özelliğini de sergiliyor ve duygu ve düşüncelerini manzum şekilde de yazıyordu..

Son 2 yıla yakın zamandır, bana da devamlı gönderdiği yazılarında, bir çoğunu unuttuğumuz, geçmiş 60 yılın hadiselerini ve mücadeleler içinde, fikir ve siyaset alanında söylendiğinde önemliyken, sonra niceleri unutulan bir çok beyanları da tekrar hatırlatıyordu..

Yakınları, o yazılarını tanzim edip yayınlamak yoluna giderlerse, hayırlı bir hizmet de yapmış olurlar. Çünkü, o yazılarda, derinlemesine düşünmeyi teşvik edecek çok fazla malzeme kullanılmıştı..

Evet, bizim nesilden niceleri, inandıkları değerleri hayatlarına ve dünyaya hâlim kılmak ve insanlığın hizmetine sunmak yolunda karınca kararınca da olsa mücadele ederlerken, nicelerince ütopya peşinde olmakla bile suçlanıyorlardı. Ama, 'iğneyle kuyu kazmaya kalkışmak' misali görülen o çabaların, beşer planında bütünüyle heder olmadığı da söylenebilir.. Bu sonuçların, merhum Necip Fâzıl'ın, 'Bir gün akşam olur, biz de gideriz../ Kalır dudaklarda şarkımız bizim..' mısralarında anlattığı şarkımızın, 'İlâ'y'ı kelimetullah' (Allah'ın dininin yüceltilmesi) hedefine yönelik beşer planındaki çabaların eseri olduğunu bir daha tekrarlayalım..

*

'Zekeriyya İyilik' kardeşime, çıktığı ebediyet yolculuğunda 'rahmet-i ilâhî'nin yoldaş olması dualarımı ve yakınlarına da başsağlığı ve sabır dileklerimi sunuyorum.

*