Diplomaside ‘Parmak Isırmaca' yarışında yeni dönem

Derler ki, iki hükümdar arasına bir soğukluk girmiş, aralarında savaş çıkmış.

İki tarafın da kendisine göre epeyce bir kuvveti, orduları varmış. Sonra daha güçlü olduğu sanılan ve yenileceği hiç beklenmeyen taraf yenilgiyi tadmış ve mağlub hükümdar esir de düşmüş.

Esir hükümdarı götürmüşler muzaffer hükümdarın huzuruna.

'Olan oldu, savaştık ve ben yenildim. Ama, nasıl yenildiğimi hâlâ anlayabilmiş değilim' demiş, esir hükümdar. Zafer kazanan hükümdar ise, 'Nasıl mı? Göstereyim.' deyip, ikisinin de işaret parmağını karşı tarafın ağzına koyup, var gücüyle ısırmasını söylemiş.

Hangisi, dayanamayıp, ötekinden önce 'Pess' derse, ağzını açacak ve böylece karşı tarafın parmağı kurtulacaktır!

Ve iki taraf da birbirinin parmağını var güçleriyle ısırmaya başlarlar ve sonunda güçlü sanılan ve amma tahammül gücünü yitiren taraf, 'Pess!' der ve karşı tarafın parmağı, rakibinin dişleri arasından kurtulur ve muzaffer hükümdar, 'İşte böyle kazandım. Eğer sen 'Pess!' etmeseydin, ben 'pess' etmek noktasına gelecektim.' der.

*

Meşhur deyimle, 'qıssa'dan, /hikâyeden hisse çıkarmak' gerekir.

*

Dünya, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla, yeniden şekillenmeye ve hattâ bir yeni dünya savaşına hazırlanıyor gibi. Bunu, dünya çapındaki ihtilafların çözümünde güçten başka yol olmadığını gösteren gelişmeler de hatırlatıyor.

Çünkü, devletler, bir takım inanç ve ideallerle de kurulur, ama, aynı zamanda bir takım güç ve menfaat odaklanmalarıdır da. Kendilerine yönelik bir tehlike oldu mu, hele de, bıçak kemiğe dayandığında, başka çare kalmayınca, savaşlar da olur.

Günlerdir, Suriye'de yapılacağı açıklanan geniş çaplı bir harekâttan söz ediliyor. Ama, zâhiren böyle bir geniş çaplı harekât başlamadı. Anlaşılıyor ki, Başkan Erdoğan'ın, isim vererek, Münbiç ve Tel- Rifat'taki terör odaklarının hedef alınacağını açıklaması, izlenecek siyasetin yolunu da gösteriyor gibiydi. Çünkü, 'Hazırlıklar tamamlandıktan sonra.' gibi bir şerh de düşülüyor ve böylece, -özellikle de Amerika ve AB dünyasından- muhtemel tepkiler alınmaya çalışılıyor ve hazırlıklar da ona göre şekillendiriliyordu.

Nitekim, Amerika bu müdahaleye taş koymaya çalışıyor. 'Suriye'de, istikrarın bozulacağı' gerekçesiyle. Çünkü, Amerika'ya göre, şu anda, Suriye'de, kendisi ve Rusya ile İran ve bir takım terör grupları arasında paylaşılmış bir Suriye var. Ama bu durumun, kendi aleyhine doğrudan ve coğrafî bütünlüğüne zarar verecek hedefler için kullanılacağını gören Türkiye, o paylaşımın kenarından, 910 km'lik sınır boyunca ve sadece kendisinin değil, Suriye'den kendisine sığınmış 4 milyon kadar insanın da geleceğini düşünerek devreye giriyor. Suriye'yi fiilen paylaşarak 'istikrar' sağladıklarını sanan diğer güç odakları ise, bu durumu sınır boyundaki şeritlerde kalması şartıyla şimdilik kabullenmiş gözüküyorlar.

Ama, Türkiye de, bu müdahaleyi, bir şekilde yapmak zorunda olduğunu düşünüyor. Amerika'nın ve AB ülkelerinin de karşı çıkışları sürüyor. Son günlerde, AB ülkelerinin başkentlerinde ve büyük şehirlerinde Türkiye aleyhindeki gösterilerin, o ülkelerin resmî himayeleri olmaksızın yapılamayacağı açık.

Umulur ki, NATO üyesi iki devletin, Amerika ve Türkiye'nin orduları karşı karşıya gelmez.

Ama, Savunma Bakanı Hulûsî Akar'ın, 'Milletimizi, 40 yıldan beri başına musallat olan bu terör belasından kurtaracağız. Bunda kararlıyız ve muktediriz de. Bu konuda kimse karşımıza çıkmasın, bize engel olmaya kalkmasın. Bizim tek hedefimiz teröristler." sözleri bu ihtimalin söz konusu olduğunu zımnen ortaya koymuş bulunuyor. Bu sözün muhatabı belli.

'Parmak ısırmaca' yarışı burada da geçerli denilebilir.

*

Dün, Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov , yanında diplomatlardan ayrı olarak, bazı askerî yetkililerle de birlikte geldi, Ankara'ya.

Tahmin edilebilir ki, Rusya, NATO ile Türkiye arasındaki güven bunalımından bir takım menfaatler devşirmek isteyecektir.

Ayrıca, Türkiye bir müdahaleye hazırlanırken, Münbiç ve Tel-Rifat'taki terör odaklarını işaret ettiği ve bu bölgeleri de asıl, Rusya'nın koruduğu hatırlanırsa, Amerika'nın 'Suriye'de bozulacağından korktuğu istikrar'ın çok daha derinlerde olduğu tahmin edilebilir. Eğer bu bölgelerde Rusya, Türkiye'ye göz yumabileceğinin işaretini verirse; bu, sadece Amerika'nın Suriye'de kâfî gördüğü mevcud güç dengesini bozmakla kalmayıp, NATO'yu daha derin iç huzursuzluklara sürükleyebilecektir.

*

Geçenlerde Bahçeli'nin bile, 'gerekirse NATO'dan çıkılabileceği'nden söz etmesi düşündürücüdür.

Evvelki gün de Tayyib Bey, 'NATO'nun bir güvenlik örgütü olmaktan çıktığı'nı ifade ediyor ve sadece tartışma konusu olan İsveç ve Finlandiya'nın değil, öteki bir çok NATO üyelerinin de, -isim isim sayarak, Almanya, Hollanda, Belçika ve Fransa'nın, Amerika ve diğerlerinin- Türkiye aleyhindeki terör örgütlerine verdikleri desteği dile getiriyordu.

*

Bu gelişmeler olurken, Amerikan parlamentosu Kongre'de 2-3 hafta önce, yaklaşık 40 kez defalarca ve dakikalarca ayakta alkışlanan Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in 'Ben Yunan Parlamentosunda bile bu kadar alkışlanmamıştım.' demesini basit bir karşılıklı iltifat olarak görmemek gerekiyor. Çünkü, iki NATO üyesi olan Türkiye ve Yunanistan arasındaki adalarda ve Meriç'in öte yakasında kurulan 10-11 adet Amerikan Üssü'nü sağlıklı bir mantıkla izah etmek mümkün değil. Amerikan Kongresi de, kendi dünyalarındaki 'helenistik' romantizmin efsûnunda olduğunu bir daha göstermiştir.

Bu arada, Mevlûd Çavuşoğlu'nun dün, 'Ege Adalarındaki silâhlanma durumu düzeltilmezse, bu adalar üzerindeki egemenlik konusu tartışılır.' demesi de son derece önemlidir.

*