Uçsuz bucaksýz bir bozkýrýn ortasý. Issýz. Gök, yere deðecek kadar geniþ. Yer, sarý sýcakta göðe doðru tütmekte.
Bu geniþlik içinde turkuaz kubbeleriyle göðe yükselen yapýnýn hiçbir parçasý diðerine benzemiyor. Ne renkleri, ne desenleri, ne formlarýyla.
Sadece kuþlar; her bir burcu, her kýyýyý köþeyi neþeyle ulaþýlabilir kýlýyor.
Yapýya biraz daha yaklaþýnca inanýlmaz bir gül kokusu. Ve hayatýmda ilk kez bir gül bahçesi görüyorum! Bir gülistan!
Satmak için deðil, koparmak için deðil, bahçeyi güzelleþtirsin için deðil. Bilakis her renkten gül kocaman bir bahçede, bülbül ötüþleri arasýnda, görenler görsün, bilsin ve “gül”ü sevsin diye.
Bozkýrda olmaz dediðiniz ne varsa var burada.
Çünkü güllerin, bülbüllerin, tatlý gölgeliklerin ve kuþlarýn arasýnda, o turkuaz renkli kubbenin altýnda bir “gönül sultaný” var. Ýslam’ý ilk kez Türkçe anlatan ve bir anlamda “vahiy dili” haline getiren büyük mutasavvýf Hoca Ahmet Yesevi Hazretleri burada mukim.
***
Timur tarafýndan 14. yüzyýlýn sonlarýnda yaptýrýlan Ahmet Yesevi Türbesi’nin -sanki- birbirine zýt iki yüzü var. Bir yüzü yücelikten öte haþmetli. Büklümsüz, düz, geçit vermez kocaman bir kütle. Ancak, girmeye talip olursanýz bir kapý, orta yerde.
Öte yüzde ise alçak gönüllü birçok kapý. Farklý yüksekliklerde farklý renklerde üç kubbe. Duvarlarda pencereler, koçbaþý desenler, turkuaz çiniler...
Türbenin az ötesinde Yesevi Hazretleri’nin çilehanesi. Çilehanenin az ötesinde Türkiye’nin yaptýrdýðý ve geçen Nisan’da Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn açýlýþýný yaptýðý Türkistan Camii. Camii, turkuaz bir kubbenin yaný sýra iç avluya, þadýrvana ve ýþýklý bir mimariye sahip.
Aslýnda Türkistan’da ziyarete deðer her yapý ayný bozkýrýn içinde ayný berrak duyguya sahip. Geniþ göðün altýnda ufka sýralý kubbelere deve ve at silüetleri karýþýyor. Hangi yöne yürüseniz, sanki bir masala yürüyorsunuz.
***
TÝKA’nýn “Gönül Kervaný” projesi kapsamýnda Türkistan’dayým. Bir masalýn içinde, gerçek olma ihtimalinin farkýndayým. Kervanda Türkiye’den “gönül insanlarý” var. Akademisyenler, sanatçýlar, senaristler, oyuncular, gazeteciler. Tek gündemi var heyetin: “nasýl yeniden diriliriz”.
Anadolu’yu mayalayan, aðýr bir yýkýmdan büyük bir medeniyet doðuran Yunus Emre’nin, Mevlana’nýn, Sarý Saltuk’un, Hacý Bektaþi Veli’nin, Horasan Erenleri’nin atasýnýn yurdu, Yesevi’nin huzurunda olmak heyecanlandýrýyor herkesi.
***
Türkiye Türkistan’da sadece camisiyle yok. Kazakistan’la ortak yönetilen Ahmet Yesevi Üniversitesi akademik potansiyelini aþan bir ideale gebe. Ýþ adamlarýnýn ve siyasetçilerin ortaklýðý eðitim ve kültür alanýnda da sürüyor. Ama yeni olan ve adý konmasý gereken þey maddi boyutun ötesinde yaþanýyor. O yüzden “gönül kervaný” tesadüfen seçilmiþ bir isim deðil.
Þöyle ki Türkiye, kendi geleceðini kendi iradesi ve arzusuyla kurmak için hamle ederken epeyce zamandýr kendine, geçmiþine, köklerine de dikkatlice bakýyor. TÝKA ve Yunus Emre Enstitüsü baþta olmak üzere yeni kurulan ya da yeni canlanan kuruluþlar bunun için.
Lakin ölü bir medeniyete saygý-sergi amacýyla ya da sadece geçmiþten kalaný ihya derdinde deðil; bakýnca ölü olmadýðýný gördüðü, hakikatin gür kaynaðýna yeniden ulaþmak derdinde.
Tasavvuf da dendiði gibi “mürþitler ölmez, kaptan kaba boþalýr”.
Velhasýl mürþitlerin atasý, gönül erlerinin sýfýr noktasý Ahmet Yesevi Hazretleri’nin ayak iziyle yeniden buluþmak yeni bir diriliþin iþaret fiþeði olabilir mi? Türkiye’deki deðiþime, maddi güce eþlik edecek manevi kanat, uçuþu gerçekleþtirebilir mi, göreceðiz.
Ama inþallah hikmete, hakikate, gönüle yöneliþ yeni dönemi mayalayacak.