Dýþ politikada sorun çok ama...

Bugün Pazartesi, normal olarak ekonomi yazmam gerekiyor ama bütün Türkiye Ortadoðu’yu, Musul’u, rehin tutulan vatandaþlarýmýzý konuþurken (yazýyý Pazar sabahý yazýyorum) yetersiz ama olumlu büyümeden, artan ihracattan bahsetmek de biraz yersiz kaçabilir galiba, bu nedenden de uzmanlýk alaným olmayan dýþ politika konusunda bir-iki þey söylemek istiyorum, beni baðýþlayýn.

2014 Haziran’ýnda Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin dýþ politikada çok baþarýlý olduðunu söylemek çok kolay deðil ama kendi çapýmda gözlemlediðim sorunlara parmak basarken yazýmýn sonunda da bir “ama” kýsmý açmam þart.

AB ile iþler iyi gitmiyor, müzakerelere bizimle aþaðý yukarý ayný zamanda hatta biraz daha sonra baþlayan Hýrvatistan tam üye oldu, biz hala ancak bir dosyayý geçici olarak kapatabildik, bu durumdan Merkel’i, Kýbrýs’ý, Fransa’yý sorumlu tutabiliriz ama bu bakýþ bize çok katký yapmaz, önemli olan bizim nerede hatalar yaptýðýmýzý görmektir, bu tavýr daha yapýcýdýr.

ABD ile de iþler galiba çok iyi deðil, etrafta çok sayýda karine mevcut.

Son dönemin en atak, en çarpýcý hamleleri Ortadoðu’da yapýldý ama hem Suriye ile, hem Irak ile, hem Ýsrail ile, hem Mýsýr ile sorunlar ortada, bu manzaraya bakýp kýsa vadede Ortadoðu politikalarý için de baþarýlý demek çok kolay deðil.

Tüm bunlarý alt alta yazdýðýnýzda da ortaya çýkan global dýþ politika manzarasý çok sevimli gözükmüyor, sadece AB ve ABD ile araya konan mesafe yeter, unutmayalým, bu iki siyasi coðrafya, AB artý ABD, tüm dünya üretiminin yarýsýndan fazlasýný temsil ediyorlar; artan ihracatýn, dolayýsýyla da son çeyrekte yaþanan büyümenin altýnda da AB’nin bir parça dahi olsa toparlanmýþ olmasý ve bu coðrafyaya artan ihracatýmýz yatýyor.

AB ve ABD’nin temsil ettiði, kimse mükemmel deðildir ama dünyanýn en ileri hukuk devleti ve demokrasi ilkeleri de iþin cabasý.

Buraya kadar iþin olumsuz yanýný gördük.

Ancak meselenin bir de, yukarýda belirttiðim gibi “ama”sý var.

Öðretim üyeliðinden gelen bir Dýþiþleri Bakaný’nýn, sonuçlarý þöyle ya da böyle, doðru ya da yanlýþ, hükümetin de genel desteðiyle bir dýþ politika yönü belirlemiþ olmasý yani “Dýþiþleri politikalarý devlet politikalarýdýr, hükümetler yani demokrasi yönlendiremez” saçmalýðýndan vazgeçilmiþ olmasý baþlý baþýna bir terakkidir, bunu unutmayalým, bir kenara yazalým.

Ýkinci önemli nokta benim de eleþtirdiðim Davutoðlu politikalarýna alternatif olarak ileri sürülen dýþ politika görüþlerinin küflenmiþ soðuk savaþ dönemi politikalarýndan, 30’lu yýllarda dünya büyük bir savaþa giderken belki anlamlý olan “Yurtta sulh, dünyada sulh” politikasýndan hiç farklý olmayýþý.

Daha 1926’da yani seksen sekiz sene önce bir nedenden çekildiðimiz Musul’da, 1917’de büyük bir imar hamlesi sonrasý (bakýnýz Falih Rýfký Atay, Ateþ ve Güneþ, 1918) çýktýðýmýz Gazze’de Türkiye’nin dýþ politika olarak söyleyecek mutlaka sözü olmalý, buralara karýþmayalým saçmalýðý artýk geride kalmalý, kalýyor zaten, bu da çok olumlu bir geliþme, bu bölgelerde aktif olmak illaki de emperyal bir özlem olarak görülmemeli.

Ancak, dýþ politika da, muhtemelen, pek anlamýyorum, biraz matematiðe benziyor, bir amaç fonksiyonunuz ve beraberinde bu maksimizasyon iþlemi için kullanacaðýnýz enstrümanlarýnýz olacak galiba.

Türkiye’nin de nihai amaç fonksiyonu yani hedefi refah, özgürlük ve güvenlik olacaðýna göre bu üçlünün, bu trilojinin kurumsal þekli AB’dir, yani dýþ politikanýn amaç fonksiyonu, benim kiþisel görüþümdür, AB’ye tam üyelik iken, diðer hedefler enstrüman olarak kullanýlmalý galiba.

Temel hedef, amaç fonksiyonu AB ise iç hukuksal yapýlanmamýzýn bu hedefe uygun, Avrupa baþkentlerinden baðýmsýz olarak çoktan düzenlenmiþ olmasý gerekiyor.

Dýþ politikada tökezlenmeler var ise muhtemelen bunun kökeni iç politikada hukuk devleti hedefindeki, mesela yeni anayasada gecikmeler olmalý; aslýnda, zaten, dýþ-iç politika ayýrýmý da eski bir ayýrým herhalde, iç politikada hukuk devleti ideallerinde aksamalar olan, darbe anayasalarý ile yönetilen ülkelerin dýþ politikada kalýcý baþarýlara imza atmasý da kolay deðil.

Ýç (!) politikada kürt meselesini, alevi meselesini kurumsal ve kalýcý bir biçimde çözmüþ olsa idik bugün Ortadoðu denklemlerinde çok daha güçlü olabilirdik muhtemelen.