Dýþarýdan görülen içeriden görülemeyen

Murat Belge, akil insanlar heyetinden ayrýlmýþ ve dün Baþbakan Erdoðan’ýn hazýr bulunduðu final toplantýsýna katýlmamýþ.

“Þimdi ben oraya gidersem ‘Hadi baþlayalým’ dendiðinde ben ‘Kusura bakmayýn, bir dakika’ derim. ‘Gezi ve Gezi’de söylenenler konuþulmadan bu konuya geçilmesinin taraftarý deðilim’ derim.”

Keþke gitseydi ve bunlarý söyleseydi. Söyleyemedi diyelim, o zaman Çözüm Süreci’ni konuþup, bu konudaki eleþtirilerini de sonra yazsaydý.

Veyis Ateþ soruyor: “Çözüm süreci ayrý Gezi ayrý þeyler deðil mi?” Belge cevaplýyor: “Deðil. Toplumsal olaylar birbiriyle iç içedir.”

Oysa toplumsal olaylarýn birbiriyle “iç içe” olmasý, ayný zamanda onlarýn “ayrý þeyler” olmadýðý anlamýna gelmiyor.

Ama öyle olsa n’olur, böyle olsa n’olur?

Bu kadar tarihi bir aþamada, böylesine hayati bir süreçte gösterilecek tepki mi bu? Biz yýllardýr diyalogu, temasý, “söz”ü savunmadýk mý? Öcalan’ýn hiç mi eleþtirilecek yaný yoktu, biz “onunla da konuþun” derken?

“Teröristbaþý” gibi ifadeler tabii ki kötü, ama Öcalan “Sürecin ikinci aþamasý baþlamýþtýr, engellere raðmen süreçte kararlýyým, baþarýlý olacaðýmýza da inanýyorum” derken siz neden görüþmüyorsunuz?

Bugüne kadar Sivas’ýn doðusunda bin tane Gezi yaþandý, onun bin katý þiddeti gördük ve biz çözümü bunlarýn üstüne konuþmuyor muyuz?

**

Bazýlarýnýn Gezi romantizmiyle, bazýlarýnýn ise komplo teorileriyle gerçeklik hissinin zedelendiði bir ortamda, dýþarýdan bir sesin “aklýnýzý baþýnýza toplayýn” demesi önemli.

Kuzey Ýrlanda barýþ süreci müzakerelerini yürüten eski Ýngiliz diplomat Jonathan Powell, tam da böyle bir sesi ifade ediyor.

“Gezi Parký odaklý geliþmelerin ve eylemlerin, barýþ sürecine zarar vermemesi gerektiðini” söylüyor.

“Sýklýkla bozucu etkiler, dýþ faktörler olur … Baþbakan Erdoðan ve Hakan Fidan çok fazla desteði hak ediyor. Gösterilerin, görüþmeleri rayýndan çýkarmasý trajedi olur” diyor, Hükümete de bu olay üzerinden uyarýlarda bulunuyor.

**

Seçkinci bir refleks var çoðu aydýnda. Son yaþananlar, meþru bir gerekçe üzerinden çýkýþ fýrsatý sunuyor bu reflekse.

“Kibirden bahsedilecekse önce Türkiye'deki ‘aydýn’ kibrinden baþlamalý” diyor, avukat Gülçin Avþar –“Taþ atan çocuklar”la ilgili baþarýlý giriþimin odaðýndaki isimlerden- ve ekliyor:

“Daha önce de olmuþtu. Baþbakan, 2010 yýlýnda demokratik açýlým için kahvaltý düzenlediðinde bazý sanatçýlar gitmemiþti. Ama Lale Mansur gitti, Erdoðan’a hazýrladýðýmýz dosyayý sundu ve onun baþlattýðý iletiþim, yüzlerce çocuðun özgür kalmasýný saðladý.”

**

Þimdi romantik savrulmalarýn, ideolojik veya sýnýfsal arkaplanlarýmýza yenik düþmenin zamaný deðil.

Önümüzde tarihi günler var ve küsüp eve gitme lüksümüz yok.

Eðer Çözüm Süreci bir gün birilerinin istediði olur da sekteye uðrarsa, gelecek kuþaklara ne anlatacaksýnýz? “Aslýnca çok yaklaþmýþtýk. Ama o günlerde bi park vardý, þey olduydu, hükümet yanlýþ yaptý biz de kýzdýk, o açýdan…” mý diyeceksiniz?

“Bu protestolar önemli olabilir ancak uzun vadede, 50 yýl sonra ülkeniz için en önemli þey barýþ olacaktýr” diyor Powell.

O oradan görüyor.