Diyanet, İsrail ve Paralel HDP

Diyanet, siyasetin harlı gündemine Demirtaş-Yüksekdağ düetiyle düştü ilk olarak 21 Nisan’da. 

Coşkulu eş başkanlar HDP’nin seçim beyannamesini açıklarken tuttular, “biz iktidar olursak Diyanet’i kaldıracağız” dediler.

Diyebilirler. HDP yasal bir parti, Diyanet de bir devlet kurumudur ve siyasi partiler seçmene diğer hizmetler gibi din hizmetleri alanını da nasıl yöneteceklerini anlatırlar.

Diyanet’in kapısına kilit vuracaklarını da söyleyebilirler, dini yasaklayacaklarını da.

Tercih seçmenin.

Ama Türkiye siyasetine talip olunan ilk seçimde, LGBT bireyler için başlık açarken Diyanet’i kapatacağını duyurmanın siyasi bir bedeli olacağını görmek için de müneccim olmak gerekmediği ortada.

Bunu bilmemek kendi toplumunu bilmemektir ve siyaset cehalet kaldırmaz. 

Hele de HDP’nin doğal tabanı olan Kürtlerin ne kadar dindar olduğu, değişen Diyanetle bir sorunu olmadığı da ortadayken.

Pensilvanya aklı ve İstiklal Caddesi aktivizmiyle ne Güneydoğuda ne Türkiye genelinde siyaset yapmamak gerektiğini öğrenmek, muhtemelen Kürt siyasi hareketinin 7 Haziran’daki en önemli kazancı olacak. 

İsrail’in Diyanet ilgisi

Diyanet’in bunca mevzu edilmesinin, saldırıya uğramasının tek nedeni HDP değil elbette. Taarruz alanında önce paralel var çünkü!

Açıklamalar geldikçe parçalar birleşiyor, resim tamamlanıyor. Olaylar şöyle gelişiyor:

Gülen’in beddua seansları Türkiye toplumunun tamamından tepki alıp aynı hızla kendisine iade edilince, paralel bir heyet Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i ziyaret eder ve şöyle der: “Bedduanın beddua olmadığını söyleyin”.

Cevap “hayır”dır. Mahkemeden üst üste tekzip yemiş lüks araç haberleri, kurum olarak Diyanet’i, kişi olarak Görmez’i lekelemeye çalışan propaganda böylece başlar. 

Aslında bunun da öncesi var.

Şubat ayında İsrail Tel Aviv Üniversitesi Moşe Dayan Ortadoğu Araştırmalar Merkezi bizim Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili bir rapor yayınlar. Sabah’tan Taha Dağlı’nın haberine göre rapor Diyanet’in faaliyetleri hakkındadır ve hayli detaylıdır:

Diyanet’in yayınları, gördüğü ilgi, yurtdışında da cami hizmeti verildiği, Filistin’de İsrail bombardımanıyla yıkılan camilerin restore ettirildiği. Bütçesi, etkisi, fetvaları. Avrupa’daki Türklere, Afrika’daki Müslümanlara Kuran okumayı öğrettiği. Kudüs’ün umre programına alındığı. Görmez’in “Kudüs Müslümanlara aittir” dediği. 

(Evet, Demirtaş’ın Kudüs’ün Yahudilere ait olduğuna dair bir vurgusu var yakın zamanda, evet hepsi aynı hikaye).

Önce MİT, şimdi Diyanet

Son beş yılda yaşananların gelişim çizgisini ve İsrail’le paralelliğini bilmiyor olsaydık “İsrail’de de olsa bir araştırma merkezi Türkiye’deki Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında bir rapor yayınlayabilir, ne var” diyebilirdik evet. 

İsrail’in dünya tarihinde bir ilk olarak, başka bir ülkenin istihbarat teşkilatının başına getirilen isimle ilgili açıklama yaptığı günlerin peşinden paralel yapı MİT’e ve Hakan Fidan’a saldırmaya başlamamış olsaydı eğer.

Fethullah Gülen Mavi Marmara’da uluslararası sularda İsrail askerlerince şehit edilen 9 Türk için taziyede bulunmazken İsrail’i otorite ilan etmeseydi eğer.

İsrail Gazze sahilinde oynayan Filistinli çocukları kurşunlarken “güneyde sevdiğimiz ülke” diye ilan edilmemiş olsaydı eğer. 

Bunlar olmasaydı İsrail’in Diyanet’e ilgisiyle paralel yapının ve HDP’nin Diyanet’i karalamaya çalışmasındaki eş zamanlılığı sadece tesadüfle açıklayabilirdik evet.

Dikkatle bakıldığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürtlerin yoğun yaşadığı Batman, Diyarbakır, Siirt ve Mardin’de Kürtçe Kur’an-ı Kerim’i göstererek devletin bir yanlıştan daha döndüğünü vurgulamasını siyasi malzeme yapmaya, Kürtçe Kur’an’ı azımsamaya ve karalamaya çalışanların aynı denklem içindeki profesyoneller olduğu da görülür. 

Öyle değilse, Cumhuriyet tarihinin en eski kurumu olan Diyanet’in ilk kez Kürtçe Kuran basmasına önce Demirtaş sevinmelidir. 

Ama o, Elazığ mitinginde Mele Abdullah Varlı’nın 1992’de Diyanet’e yayımlanması için Kürtçe Kuran meali sunduğunu ama geri çevrildiğini söyleyip Diyanet’i yuhalatmayı seçmiştir.