Diyarbakır Anneleri bize bir imkanı gösterdi

Fitili Hacire Anne ateşledi. 22 Ağustos'ta, daha bir hafta önce nişanladığı oğlunun ortadan kaybolduğunu görünce hemen doğru adrese gitti, Diyarbakır HDP İl Binası'nın kapısına dayandı ve oğlunu istedi.

Elindeki taşla camını indirdi. Emindi, HDP binasının PKK'ya giden ana terminal olduğunu biliyordu.

Bir oğlunu da PKK'ya kaptırmıştı zira.

Oralarda öyledir, PKK yıllardır bu taktikle Kürt analarının göz yaşını akıttı. "Bir oğlum hapiste, biri mezarda, biri dağda" diyen anne gördüm ben. Üçünü de PKK'ya kurban vermiş, yüreği kavrulmuş, gözyaşı kurumuş anneler...

O anneler işte on yıllardır elleri kolları bağlı, korkudan ses çıkaramazdı. PKK'ya kafa tutacak, meydan okuyacak, HDP'nin kapısına dayanıp "Nasıl götürdüyseniz öyle getirin oğlumu" diyecek... Aklın alır iş değildi.

1980'leri, 90'ları iki ateş arasında geçirmiş bir halk; PKK gelir ayrı bedel ister, ardından jandarma gelir PKK'dan dolayı hesaba çeker.

Devletin PKK'dan vatandaşını koruyamadığı sonra da PKK'ya yardım ediyorsunuz diye köylüyü adeta PKK'nın kucağına attığı, hapishaneden çıkanın dağın yolunu tuttuğu yıllar...

Çok şeyler değişti, iyi ki de değişti.

"Kürtçe klip çekeceğim" demenin ülkeden sürülmek anlamına geldiği yılları birlikte yaşadık.

Eksikti, gedikti, yöntemi farklı olabilirdi; ne dersek diyelim niyet halis olduğu için "çözüm süreci"nin bu ülkeye hediyesidir annelerin bu cesareti.

Kürtçenin bu ülkenin ana dillerinden biri olduğunun, Türkiye'nin Kürtlerin en büyük devleti olduğunun ifadesiydi Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi.

Neden nasıl son verildiğini hepimiz biliyoruz. Suriye iç savaşını Türkiye'ye taşımak ve savaş vasatını fırsata çevirmek isteyen PKK'nın eylemeleri ve kendine bir daimi taşeron yapı oluşturmak isteyen ABD ve Avrupa'nın desteğiyle sona erdirildi.

Ama çözüm süreci, bu ülkenin Kürt vatandaşlarına, devletin Kürtleri ayrı gayrı görmediğini göstermiş oldu.

PKK ile Kürdü ayıramayan şaşı yöneticiler gitmiş yerine "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!" diyenler gelmişti.

Ve tabii ki eş zamanlı olarak PKK ile etkin mücadele...

PKK köye indikten sonra peşinden gelip köylüye bunun hesabını soran devlet yoktu artık. Terörü kaynağında kendi istihbaratı ve kendi silahlarıyla yok eden bir terörle mücadele anlayışı ve pratiği vardı.

FETÖ'nün temizlenmiş olması, Suriye sınırının güvenceye alınması, ülke içindeki PKK unsurlarının teker teker yok edilmesi ve devletin, PKK'nın tehditlerine karşı anneleri koruyacağının bilinmesi de annelerin sesini gürleştirdi.

Hacire anne dört gün içinde oğlunu geri aldı, muhtemeldir ki bir an evvel Hacire anneyi HDP kapılarından uzaklaştırmak ve kamuoyunun dikkatinin buraya çekilmesini engellemek için geri getirdiler oğlunu.

Hiç tahmin edemediler ki Hacire anne, oğlu kaçırılan yahut kandırılan diğer annelerin yolunu aydınlatacak, cesaretini artıracak.

Böylece başladı toplanmaya Diyarbakır Anneleri.

2, 4, 6, 10, 20... derken bugüne kadar 234 anne ve baba çocuklarını PKK'nın elinden almak için HDP'nın önündeki eyleme dahil oldu.

32'si çocuklarını geri almayı başardı.

Bu korku duvarını yıktı.

PKK ve HDP arasındaki ilişkinin filtresiz en net fotoğrafını çekti.

Bu sayede dağa çıkışlar çok çok azaldı.

Kadınlar bir irade koydu ortaya, beyaz yaşmaklarıyla meydan okudular PKK'ya.

Ve sonra şehit annesi ile oğlunu PKK'ya kaptırmış annelerin yüreklerinin yan yana çarptığını gösterdiler.

PKK'nın 'kurban'ı olmakla PKK teröristi olmak arasındaki çizginin ne kadar da muğlak olduğunu gösterdiler.

10 yaşındayken kaçırılan bir çocuğu neyden sorumlu tutacaksın.

Anneler çözümün anahtarını ellerinde tutuyorlar.

PKK'yı bitirecek, bu topraklarda barışı yok etmek isteyenlerin üzerine kilit vuracak anahtar...

Sevgi ve merhamet...

Şehit annesi ile oğlunu PKK'nın elinden kurtarmak isteyen bir annenin birlikte yapamayacağı şey yok!