Diyarbakır için; gezdim, gördüm, yazdım

Bin yıl öncesinden İstanbul’dan diyar diyar dolaşıp Diyarbakır’a ulaşan posta güvercini gibiydim. Diyarbakır küçelerinde (sokaklarında) seni gezmek gerek seni, Diyarbakır…

Biliyorum ki sizlerle bu hafta paylaşacağım Diyarbakır gezi-inceleme notlarım ne okuduğunuz satırlara ne de ömrüme sığmayacak kadar çok... Dile kolay 12.500 yıllık bir medeniyetin yaşanmışlıklarına ev sahipliği yapmış, tanık olmuş, köprüleriyle bağlarıyla günümüze gelmiş, Türkiye’nin bu nadide şehrine dokunmak, yüreğinde hissedebilmek, anlatabilmek, yazabilmek hiç de kolay değil. Hasretinden prangalar eskitilmiş ama sevdası sizi terketmeyecek bir şehir Diyarbakır… Ahmet Arif’in dizlerindeki gibi 'Terketmedi sevdan beni… Hasretinden prangalar eskittim.'

Cahit Sıtkı’nın dediği gibi 'Memleket isterim gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; kuşların diyarı olsun.

Memleket isterim ne başta dert, ne gönülde hasret olsun...

Kardeş kavgasına bir nihayet olsun…'

Yine 1933 Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğan Sezai  Karakoç'un 'Ey Sevgili' şiirindeki mısralarından:

'Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır.

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır.

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır.

Yenilgi, yenilgi büyüyen bir zafer vardır.

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır.

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır.

Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.

Sevgili,

En sevgili,

Ey sevgili.'

Hani böyle yanık yanık özlersiniz ya işte öyle bir şehir Diyarbakır…

İslam aleminin beşinci haremi şerifi olarak kabul edilen Anadolu’nun en eski camilerinden Ulu Camii’nde Berat kandilinde, Allah’a açılan elleri secdeye giden alınları görmek, halkın kürsüsünde Diyarbakırlılarla birlikte olmak nasip oldu şu fakire. Diyarbakır surlarında yaşlı bir amcayla sohbet etmek, ondan dinlemek… Hz Süleyman Camii ve Sahabeler Türbesi'nde yediden yetmişe dua edenleri görmek, On Gözlü Köprü'de bir akşam vakti yürümek... Kırklar Dağı'nın yüzü (Kırklar Dağı'nın düzü) ziyaret çarptı bizi… 'Suzan Suzi' türküsü yankılandı eski adıyla Tigris Dicle Nehri’nin sularında... Suzan ile Adil’in aşkının sesi…

Hasan Paşa Hanı’nda Diyarbakır kahvaltısının, Sülüklü Han’da menengiç kahvesinin tadı kaldı damağımda… Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı ile UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde olan 5.800 metre uzunluğundaki 82 burcuyla Diyarbakır surlarıyla ölmeden önce gezmem görmem gereken yerler dedirten Diyarbakır’ı anlamak için en az bir hafta konaklamak, insanına dokunmak gerekir.

Dört mevsim keşfetmek, farklı medeniyetlerin izlerini sürmek, hafızalarınızdan silinmeyecek, dostlarınızla paylaşacağınız güzel hatıralar biriktirmek için mutlaka Diyarbakır’a gitmelisiniz.

Turizmde ülkemizin gelecekte yıldızı olabilecek müthiş bir potansiyele sahip bir şehir. Turizmin dili Diyarbakır’da yaşanır.

Düşünün ki sadece Çayönü, on bin yıl öncesine uzanan tarihiyle dünya uygarlığına ışık tutabilecek, ilk olarak buğdayın tarihe dokunduğu yer…

 

Diyarbakır kapıları

Dağ Kapı (Harput Kapısı- Bab-ı Cebel), Urfa Kapı (Rum Kapısı), Mardin Kapı ( Bab-el tel-Tepe Kapısı), Yenikapı ( Dicle Kapısı-Su Kapısı)

23 Eylül 1966 yılından beri, Dicle Nehri’nin kenarında kumlu çakıllı arazilerde yöreye özgü yöntemlerle yetiştirilen dünyaca ünlü Diyarbakır karpuzu kültürel ve folklorik anlamda her eylül ayında Diyarbakır Kültür ve Karpuz Festivali ile şehrin tanıtımına katkıda bulanan etkinliklerden biri.

Yedi Kardeş Burcu, Diyarbakır’ı kuşatan düşman kral ve komutanların elçilerine 'Kralı getirirseniz teslim oluruz' diyerek kendilerini, kralı ve komutanlarını kaleyi havaya uçurarak teslim etmeyen, düşmanı dağıtan Yedi Kardeş'in şehri Diyarbakır…

Adeta hayatın başlangıcı, ruhu olan bir şehir. 200 yıldır her perşembe Bismil’de, Silvan’da, Sur’da, Bağlar’da, Merkez’de ve daha bir çok yerinde zikirler yapılan, dualarla kaplı evliyaların, enbiyaların, sahabelerin, peygamberlerin diyarı…

Malabadi Köprüsü’nü, isminin anlamı 'güneşin ışığı' olan Tirej ile gezdik. Öyle güzel anlattı ki Tirej: “Eskiden bu köprü yokken, bir adam bir kıza aşık olmuş, kızın adı Fatma erkeğin ise Badi. Fatma bir taraftaymış Badi ise diğer tarafta. O zamanlar ise çok su varmış. Bir gün Fatma, Badi ile konuşmak için gölün kenarına gelmiş. Bir taşa takılıp suya düşmüş, boğulmuş. Badi kendini suya atmış, onu aramış aramış bulamamış, kendi canını ise zor kurtarmış. Gitmiş Artuklu padişahının yanına. Demiş 'sevdiğim bu suda boğulmuş, gel burada bir köprü yapalım, insanlar suyu geçip gitsinler, sevdiklerine kavuşsun'. Artuklu padişahı köprünün yarısını yapmış, Badi’ye söylemiş 'eğer sen köprünün diğer yarısını yaparsan benim sağ kolumu kesersin, eğer yapamazsan ben seninkini keserim.' Badi ve askerler köprünün yarısını yapmış Padişahın sağ kolunu kesmiş. Adını Malabadi koymuşlar. Mala kürtçe 'ev' demek Badi de köprünün yarısını yapan kişi. Anlamı ise Badi’nin evi. 1147 yılında yapılmış 868 yaşında, uzunluğu 150 metre genişliği 7 metre 4 cm'dir. Kilit taşı mesafesi 14 metre, suyun üstünden köprünün üstüne kadar 39 metre. Bu köprü 5 gözdür her göz de 5 metre. Ayrıca 2 odası var, eskiden kervanlar gelip geçerken odalarda konaklıyormuş. Dünyanın en büyük taş kemerli köprüsüdür. Artuklular döneminde yapılmış mimari Bay Timurtaş’tır. Baraj ise Batman barajı, akan su Batman Barajı, Dicle’nin sağ koludur.”

Malabadi Köprüsü'nün mutlaka çevre düzenlemesi, temizliği, ışıklandırılması, tarihine mimarisine Malabadi’ye yakışır şekilde yapılmadır. Silvan’da bölgenin Hanımağa’sı olarak bilinen Suna Kepolu ile sohbet ettik bir kahvenin 40 yıl hatırı olur misali uğurladılar beni.

500 yıldır gönülleriyle aşka yürüyen bir aile geleneğinin temsilcisi Hüseyin Cengiz, köklü aile bağları, mütevazi kibir ve nefisten uzak yaşam tarzı ile Diyarbakır’da beraber olmaktan paylaşmaktan, dinlemekten mutluluk duyduğum ve bölge ile ilgili değerli bilgileri cömertçe benimle paylaşan isimlerdendi. İsmini yazamadığım tüm Diyarbakırlılar'a iyi ki varsınız huzurun, güvenin, paylaşmanın mutluluğunu birlikte yaşadık diyerek selamlarımı ve en kalbi teşekkürlerimi iletmek isterim.

Yaşadıklarınız sizde kalsın ama herkese de gitmek nasip olsun diyeceğimiz bir yer varsa o yerlerden birisi de burası olmalı diyerek Allah nasip ederse önümüzdeki günlerde de bu yerin manevi ikliminde buluşacağız sizlerle.

Tatil tadında kalın.