Ankara-Moskova hattýnda ipler gerildikçe kim kime hangi hamleyi yapacak sorusu daha da önem kazanýyor. Rusya Devlet Baþkaný Vladimir Putin, dün Türkiye’ye yönelik yaptýrýmlarý imzaladý. Bunlarýn önemli bir bölümü ekonomik yaptýrýmlar ve elbette Türkiye’yi olumsuz etkileyecek. Ancak iki ülke arasýndaki hamle alaný bundan ibaret deðil ve tam da bu nedenle devlet aklýnýn daha farklý alanlara bakarak bu krizi yönetmesinde yarar var.
Diyarbakýr’da gerçekleþen saldýrý, özellikle eylemin tarzýndaki farklýlýk yüzünden dikkatle okunmalý. Diyarbakýr Baro Baþkaný Tahir Elçi ve iki polisimizin hayatýný kaybettiði bu saldýrý, terör örgütünün bilinen tarzýna benzemiyor. Ama saldýrýnýn faili de örgüt. PKK gibi kendisini özgürlük savaþçýsý ilan eden örgütlerin, her türlü sponsorluða açýk olmasý, küresel ve bölgesel ölçekte çok sayýda güç merkezi ile birlikte hareket etmesi, bugüne kadar nasýl ayakta kaldýðýnýn da ifadesi aslýnda.
Örgüte çok farklý anlamlar yükleyenler hayal kurmaya devam edebilir. Ancak son Diyarbakýr saldýrýsý, PKK’nýn ne kadar kullanýþlý ve tetikçi olduðunun resmidir. Eylemin tarzý farklý; çünkü muhtemelen ana kademeden ziyade, örgüt içinde bir baþka yapýlanmanýn hýzlý planlamasý ile gerçekleþiyor. Hedefi ise kimin öldürüldüðünden çok, ‘Eðer istersem ben bu örgütü sana karþý kullanýrým’ mesajý olabilir. Yok eðer ayný zamanda merhum Elçi’yi de hedef alan bir aklýn ürünüyse, o durumda PKK’yý ‘þahinleþtirme’nin ve bölgede daha ýlýmlý çizgide bulunan sesleri tasfiye etmenin baþlangýcý da olabilir.
Kendi payýma bu tür olaylar üzerine yazarken, bir yazýp bin düþünüyorum. Çünkü coðrafyamýzýn kaderinin yeniden çizildiði dönemde, Türkiye önce kendi iç dengelerini kurmak için 1 Kasým seçimlerinde önemli bir adým attý. Ardýndan kabinenin açýklanacaðý gün hava sahamýzý ihlal eden bir Rus uçaðý düþürüldü. Þimdi Ankara-Moskova hattýnda bir gerilim yaþanýyor. Bunlar sýradan geliþmeler deðil. O nedenle herkesin ne dediðine ve yazdýðýna her zamankinden daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.
Klasik jeopolitik tezlerinin tanýmladýðý gibi, Türkiye’nin Avrupa ve Rusya arasýnda bir denge unsuru olmasýnýn her zaman bir karþýlýðý var. Nitekim özellikle Avrupa Birliði hattýndan bu krizde bize verilen destek açýklamalarý hayli manidar. Ancak burada gözden kaçýrýlan ve belki de yeni dönemin belirleyici unsuru olan geliþme; Ankara’nýn artýk ‘pasif bir denge’ unsuru olmadýðý gerçeðidir. Aktif bir denge unsuru olarak sahnede yer almanýn, elbette geçmiþle kýyaslanmayacak riskleri ve doðru yönetilirse de ciddi kazanýmlarý olabilir.
Diyarbakýr saldýrýsýný sýradan bir hadise gibi görüp geçmeme ve iç dengelerimizi yeniden kurduðumuz bir dönemde kafamýzý kaldýrýp bölgeye ve coðrafyaya yeniden bakmak zorundayýz. 1 Kasým seçimlerinde millet son derece açýk mesajlar verdi. Terörle mücadele konusundaki kararlý tutum muazzam bir destek buluyor; bu çok açýk. Ancak unutmayalým ki, yeniden siyasi merkeze dönen hatýrý sayýlýr miktardaki oylarýn da verdiði bir mesaj var. Gerek kendi siyasi sýnýrlarýmýz, gerekse benim gönül coðrafyasý olarak tanýmladýðým alandaki Kürtler, kimle oturup kalkarsa kalksýn, sorunlarýný Türkiye’yle çözmek istediðini beyan etmiþtir.
Bu mesaja kayýtsýz kalmamak için atýlmasý gereken adýmlar var. Aksi takdirde Diyarbakýr örneðinde olduðu gibi, hala bizi tehdit edecek ciddi zaaf alanlarý var ve bunlar birileri tarafýndan hamle olarak kullanýlabiliyor.